Paylaş
“İstanbul seçimini yaptı...”
Bu tercih edildiğine göre şimdilik bulunabilen yol “Bu seçimin önemini azaltmak” olmuş...
*
Oysa çok değil, 3 ay önceye dönerseniz, o günkü strateji neydi?
İstanbul ve Ankara seçiminin anlamını yukarılara değil, ülkenin bekası hizasına çekmekti...
Yani bu iki şehir kaybederse Türkiye’nin bekası tehlikeye girecekti.
“İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder”di...
Dönün o günlere bir de ben ne yazmışım ona bakın...
“Ne alakası var bunların Türkiye’nin bekası ile” diye soruyordum...
İktidara sesleniyordum.
“İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder demek yanlış bir stratejidir” diyordum.
*
Şimdi bakıyorum...
O gün İstanbul seçimini agrandize etmeye çalışanlar, bugün ona mikroskopla bakmaya uğraşıyor...
*
Ben söyleyeyim...
O gün kendi elinizle büyüttünüz...
Ama bugün ne yazık artık kendi elinizle küçültemeyeceksiniz...
*
Ve dahası, bugün artık önünüzdeki soru “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi de kaybeder mi” sorusundan daha önemli.
*
Çünkü önünüzdeki asıl soru artık şu:
“Fatih’i, Üsküdar’ı, Eyüp’ü kaybeden Türkiye’de nereleri kaybedebilir...”
Yani artık İstanbul’u bırakın ve... Konya, Kayseri, Gaziantep, Malatya’da ne olacak ona bakın derim.
*
Çünkü AKP için gerçekçi bir strateji ancak bu soruyla başlayabilir.
İSTANBUL İLK İŞARETİNİ REFERANDUMDA VERMİŞTİ
2017 başkanlık sistemi referandumu sonuçlarını tekrar önünüze koyun.
*
İstanbul’da yüzde 51.35 hayır çıkmıştı.
*
Ankara’da yüzde 51.15 hayır çıkmıştı.
*
Eyüp’te yüzde 51.54 hayır çıkmıştı.
*
Üsküdar yüzde 53.31 hayır demişti...
*
O bir “İstanbul refleksiydi”.
*
Bence o gün o iyi okunamadı.
*
Demek ki 2 yılda o refleksin üstüne 3 puan da eklemiş.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ÖZAL’DAN DAHA ŞANSLI
Rahmetli Turgut Özal’ın gerileyişi 1989 yerel seçimlerindeki kayıpla başladı.
Ama önünde 1991 seçimleri vardı...
O nedenle işi çok zordu.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde ise 4 yıl seçimsiz bir dönem var.
Yani...
Sağlam ve gerçekçi bir ekonomik program yapıp, uygulayıp sonuçlarını almak için yetecek de artacak kadar bir süre...
*
Dış politikadaki sorunları gerçekçi bir temele oturtup komşularla ilişkileri yoluna koymak için yetecek ve artacak kadar bir süre.
Türk demokrasisinin bozulan yapısını düzeltmek ve “çoğunlukçu” anlayıştan “çoğulcu” anlayışa geçişi sağlamak için yetip artacak kadar bir süre.
*
31 Mayıs günü açıklanan adalet ve yargı reformunu yapıp sonuçlarını almak için yetecek ve artacak kadar bir süre.
BİNALİ YILDIRIM’A BÜTÜN KALBİMLE TEŞEKKÜR EDİYORUM
Onu Ulaştırma Bakanı olarak tanıdım ve başarılı buldum.
Başbakan olduğu sıradaki üslubunu çok yapıcı ve yumuşatıcı buldum.
“Düşman azaltıp dost çoğaltma” anlayışını çok sevdim.
*
Bana göre 15 Temmuz gecesinin Cumhurbaşkanı ile birlikte en önemli kahramanıydı. Bazıları tam siperken, Cumhurbaşkanı’ndan bile önce televizyonlara konuşarak “Bu bir kalkışmadır” işaretini ilk o verdi. O gece çok takdir ettim.
*
İzmir’e belediye başkan adayı olmasına çok sevindim.
Seçimi kaybetmesine rağmen İzmir’e çok hizmetlerinin geçtiğini biliyorum.
*
Bütün zorlamalara, trollerin azgın saldırılarına rağmen elinden geldiğince sakin ve insanları kırmayan bir kampanya yürüttü.
*
Ve son olarak seçim gecesi erkenden ekrana çıkarak İstanbullu seçmene çok zarif bir mesajla teşekkür etmesini de çok sevdim.
*
Bir İstanbul vatandaşı olarak kendisine teşekkür ediyorum.
Kalbimde büyük bir siyasetçi olarak yeri vardı. Daha da büyüyerek orada duruyor.
BEYLİKDÜZÜ KONUŞMASI ŞİMDİDEN TARİHE GEÇTİ
“Triumphalism”, yani zafer sarhoşluğu yapmadı.
*
“O şöyle der, bu böyle düşünür” demedi, hem iktidara hem kendi tarafına karşı son derece cesur bir konuşma yaptı.
*
Cumhurbaşkanı’ndan randevu isteyeceğini söylemesi, bence önümüzdeki 4 yılda siyasi şov yapmadan, İstanbul’a odaklanacağını gösterdi.
*
Bütün siyasi partilerin adını tek tek vererek, onların seçmenine de teşekkür etmesi bence Türk siyasetinde bir ilkti.
*
HDP’ye, kıvırtmadan, üslup ambalajına sarma ihtiyacı duymadan “Kardeşlerim” diye seslenerek teşekkür etmesi, Kürt sorununun çözümü açısından hem muhalefete hem iktidara esin verecek bir davranıştı.
*
Hiç durmadan barışmaktan, kucaklaşmadan, sahip çıkmaktan söz etmesi, bizi bitap düşüren kutuplaşmanın aşılması açısından umut vericiydi.
*
Konuşmasında rövanşizmin, intikamcılığın zerresi yoktu. Bu da Türkiye’nin artık yapması gereken, “Geçmişe bir çizgi çekerek yolumuza devam etme” siyasetinden vazgeçmeyeceğini gösteriyordu.
*
Neticede Türkiye barıştırıcı, birleştirici, kucaklayıcı bir siyasetçi kazandı.
FATİH’LE NİŞANTAŞI ARASINDAKİ YÜKSEK DUVAR YIKILDI
Fatih’te sandık görevlisi olarak görev alan bir kadın tanıdığım pazar gecesi ilginç bir mesaj attı:
“Aralarında tamamen kapalı kadın seçmenlerin de bulunduğu bir sandıkta görevliydim. O sandıktan İmamoğlu çıktı...”
*
Bu seçim İstanbul’da bir zamanlar yıkılmaz kaleler gibi görünen “kimlik duvarlarını” da yıktı...
Hani şu bazı iktidar yanlısı yazarların o kibirli ve yukarıdan bakan sorusu vardı ya...
Hani “Hey siz o Nişantaşı’nda, Cihangir’de kaç kişisiniz ya” diye tiye alan istihzası...
O soru sonunda cevabını buldu:
“Al işte bu kadarız.
Fatih’i al, üstüne Nişantaşı’nı koy...
Eyüp’ü al üstüne Cihangir’i koy...
Kadıköy’ü al üstüne Üsküdar’ı koy...
Yarı yarıya oy vermiş Başakşehir’in bir tarafını al, öteki tarafına ekle...”
*
Sonra al abaküsünü eline ve topla...
Ne çıkıyor önüne...
Bütün İstanbul değil mi...
*
Bir de Türkiye’nin şehirlerini alır toplarsan...
Türkiye çıkar karşına...
Bak kardeşim doğru politika odur işte...
VALLAHİ DE BİLLAHİ DE O 2 ARAŞTIRMAYA İNANMAMIŞTIM
GEÇEN hafta önüme Metropol ve Konda’nın sonuçları geldi.
Biri 9, öteki 10 puan fark gösteriyordu.
Vallahi inanamamıştım...
“Üç ayda böyle bir şey olamaz” demiştim...
Meğer olurmuş...
DANS EDEREK KUTLAMAK
İSTANBUL’da ve Türkiye’de yapılan kutlamalara bakıyordum.
Kimse kutlamak için belindeki makineye sarılmadı.
Bir tek silah patlamadı...
Bir kısmı halay çekti, bir kısmı horon yaptı...
Bir kısmı şarkı söyledi...
Güzel oldu yani...
Paylaş