Paylaş
Ne de olsa insanız, etkileniyoruz.
Benim içimden de “Eyy” diye başlayan bir cümle kurmak, içimdeki duyguyu haykırmak geliyor.
Mesela şöyle:
“Eyy Dışişleri Bakanımız, sen kendini Amerika’nın Başkanı Obama’dan, İngiltere’nin Başbakanı Cameron’dan daha mı kudretli sanıyorsun...”
İçimden geliyor ama demem tabi...
***
Çünkü, bana yakışmaz...
Bir kere, ülkenin Dışişleri Bakanı’na “Sen” diye hitap edemem...
“Eyy” diye başlayan bir aslan kükremesi desen, o da bana hiç uymaz...
Boyum ne, bosum ne...
Ateş olsam, yakacak bir cürmüm bile yok...
Kükremeye kalksam, dışarıdan bakan basar kahkahayı, beni “Kükreyen Fare” filmindeki kral zanneder...
***
Ama boyuma bosuma bakmadan, şunları söyleyebilirim.
İlginç bir tarihi milada tanık oluyoruz.
Alt tarafı, içsavaştan bitap düşmüş paramparça Suriye’ye üç-beş füze gönderilecek.
Bir askerin burnu bile kanamayacak, uçak desen drone, yani düşse pilotu düşmeyecek.
Düşmeyince de burnu kanamayacak.
İki ülke var...
Biri İngiltere...
Dünyanın en kudretli iki ordusundan birine sahip...
Bu ülkenin Başbakanı bile, “Eyy” diye kükremeye başlamadan önce, üç-beş füze atmak için, parlamentosuna gidiyor...
***
Öteki tarafta Amerika Birleşik Devletleri...
Dünyanın en, ama en en kudretli ordusu...
20’nci yüzyılı emperyal güç olarak kapatmış, 21’incisini yine emperyal güç olarak açmış.
O da üç-beş füze atmak için Kongresine gidiyor...
***
Bir de dev Almanya var...
Var, ama “Ben yokum” diyor...
Fransa desen, ilk sabah horozlanmış, ikinci güneş doğmadan ibiği düşmüş.
Eee... İbik düşünce, tabiatıyla süngü de fena halde düşüyor...
***
Bütün bunlar ortadayken...
Hadi ben soramıyorum, cesur bir Türkiye vatandaşı çıkıp sorsa:
“Eyy Dışişleri Bakanımız, sen ki emperyal olma iddiasını daha 18’inci yüzyıla gelmeden bırakmış bir ülkenin bakanısın... Neyine güvenip, daha ilk günden ‘Gönüllüler koalisyonunda ben de varım’ diye babalanıyorsun?”
***
Etraf dolduruşa getirdi desen, etraf, yani bu ülkenin ahalisinin yüzde 65’i senin politikana karşı...
Derinlik böbürlenmesi desen, ne “böbür”ü kalmış, ne “lenmesi”...
Derinlik sarhoşluğu desen, itikadına uymaz...
Öyleyse, iki emperyal gücün başkanları, “Önce bir parlamentomuza soralım” deme ihtiyacı duyarken...
Burada da biri çıkıp sorsa:
“Senin halkının hiç mi esamisi okunmaz Sayın Bakanım, Türkiye halkının duygusunun, düşüncesinin gözünde zerre kadar mı değeri yoktur ki, ne hükümetine ve ne Meclis’ine tek kelime sorma ihtiyacı duyarsın...
Kendi değerli yalnızlığında karar alıp, Türkiye’yi, kimsenin gönüllü yazılmadığı hayali bir gönüllüler ordusuna tek başına nefer yazdırırsın...”
***
Hani arkadaşım, hani nerede o değerli demokrasi...
Yoksa “Magna Carta”yı yazanların, “First Amendment”ları yazanların yazdığı demokrasi kitaplarının modası geçti de...
Halkını ve Meclis’ini iplemeyen yeni bir demokrasi türü mü icat edilip tedavüle sokuldu...
***
Ben soramıyorum...
Ama biri çıkıp sorsa, haksız mı olurdu...
Paylaş