Paylaş
Ey, sen, durmadan mazini, 80 yıllık demokrasini, 60 yıllık çok partili hayatını, paspas yapan, yerden yere vuran, karalayan, azarlayan küfürbaz.
Senin kum torbasına çevirdiğin o insanların attığı adımları atmayan Arap dünyasının sefaletini görüyor musun.
Ya sen ey insafsız; bu ülkenin demokratik miladını, üç-beş sene öncesinden başlatacak kadar kendinden geçmiş güya münevver.
Durmadan Atatürk’e çakan; İsmet İnönü’ye vuran; “ecdat” denince, aklına sadece sultanlar gelen, demokrasi denince sadece kendini hatırlayan insafsız.
Görüyor musun, Atatürk’ü; bir İsmet İnönü’sü olmayan “devletsiz” halkların perişan halini.
Anlıyor musun şimdi, bir Kurtuluş Savaşı yapmanın ne anlama geldiğini, bir “millet uyandırmanın” manasını.
Tek partinin gücü ve ihtişamı doruğundayken çok partili hayata geçme kararı alan tarihi şahsiyetin kıymetini.
Çok partili hayata geçip de seçim kaybetmenin raconunu bilen; kabullenmişliğin zarafetini gösteren, demokrasinin kültürünü ispat eden “Milli Şef”in asaletini, hiç olmazsa şimdi anlıyor musun...
Bir eliyle “milli şeflik” şapkasını başından çıkarırken; öteki eliyle sandıktan çıkan rakibinin elini sıkmanın nasıl bir ahlak, ne yüce bir demokratlık olduğunu.
Onun beyaz bıyığına bakıp, “Hitler falı” açmanın ne ayıp, ne adaletsiz bir şey olduğunu.
Kendi gözünle görüyor musun şimdi...
Bak Arap sokağında neler oluyor.
Bak nasıl kan gövdeyi götürüyor.
Sense, kan dökmeden, kırıp dökmeden, yağmalamadan değiştirme adabını öğrenmişsin.
* * *
Ve ey biz; Türk halkı... Solcusu, sağcısı; laiki dincisi, sosyal demokratı muhafazakârı, milliyetçisi. Bu bayrağın altında yaşayan, bu sınırlar içinde acıyı ve sevinci birlikte paylaşan bizler.
Görüyor muyuz şimdi, ecdadımızın kurduğu, bizden önceki ve şimdiki kuşakların zor da olsa yaşattığı demokrasinin nimetini?
Seçimle gelip de demokrasinin tabutuna çivi çakan.
Seçimsiz gelip de koltuğuna
kazık çakan.
Devletsiz, demokrasisiz halkların, kendini imparator ilan etmiş liderlerini gördükçe içinizden bir hayır duası etmek gelmiyor mu?
“Kime” diye sorma, çok iyi biliyorsun.
Tabii ki, at gözlüklü aydının, o vicdansız mürebbiyenin hedef tahtasına çevirdiği iki insana; Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye...
Biri Cumhuriyet’i kuran, öteki gerçek anlamda çok partili hayatın yolunu açan iki insana; onlara şükretmiyor musun?
İçinden, “Onların kurduğu, bizim idame ettirdiğimiz rejim işte budur” diye gururlanmak gelmiyor mu?
Sandıkla getirip, sandıkla götüren; asker darbeyle götürse bile, en geç bir seçim sonra iktidarı tekrar sahibine emanet eden; darbeyle gelen diktatörü, 3 yıldan fazla koltuğunda oturtmayan bir rejim ve bir kültür.
Gururlan, çünkü, halkın seçimle getirip, seçimle değiştirebildiği bu rejimi kurmanın şerefi sana ait.
Kadir bilen, vicdan sahibi yurttaş olarak ecdadının hakkını ver, demokrasinle övün.
Övün ki, şimdi tam yeridir.
* * *
Ey sen, seçimle gelip, seçimle gitme şansına sahip Türk siyasetçisi.
Sen de bil, seni iktidara getiren sandığın kıymetini.
Sen de iyi öğren despotluğun, despotluk taslamanın bedelini.
“Akraba-i taallukat” kayırmacı-lığının, “nepotizmin” sonunu.
Polis devleti kurma teşebbüsünün sonunu...
Gör ki, ders alasın; ders al ki sonun onun gibi olmasın.
Düştükten sonra da halk arasında göğsünü gere gere gezebilesin.
* * *
Arap sokağı kaynarken, “zamanın ruhu” diyor ki.
Biz Türkler; Müslüman dünyada demokrasinin mümkün olduğunu ispat eden ilk milletiz.
O demokrasiyi sultanlara rağmen kurduk.
Krallara, imparatorlara, diktatörlere, despotlara; diktatör müsveddelerine, müsvedde diktatörlere yıktırmayız.
Evet sokağa çıkmayız.
Ama sandığa gideriz...
Biliriz ki; arkamızda 88 yıllık bir Cumhuriyet, 60 yıllık bir çok partili demokrasi vardır.
Ve Arap sokağı, bize, bu şanlı mazimizi bir kere daha hatırlatmıştır.
Paylaş