SABAH saat 07.00’ydi. Como Gölü’nün etrafındaki dağlar yüksekti ve güneş henüz doğmamıştı.
Hilal şeklindeki ay ise bir türlü batmak istemiyordu.
Bach’ın Do Majör 3 numaralı süiti çalıyordu.
Taze kahvenin kokusu başımı döndürüyordu.
İnsanın ölmekten korktuğu bir andı.
Oysa İtalya, ölüler bayramına hazırlanıyordu.
Ben, o tuhaf aşk hikáyesini işte tam bu dakikalarda okuyordum.
Como Gölü’nün incisi Villa d’Este Oteli’nin göle bakan bir odasında, bir kadının, genç sevgilisini kaybetme korkusunu anlamaya çalışıyordum.
* * *
Bir gün önce akşamüzeri otelin bahçesindeki dev manolya ağaçlarının altında güzel bir sonbahar aylaklığı yaparken, hemen karşıdaki dik yamacın üzerinde yer alan tarihi kalıntılar dikkatimi çekti.
Villa d’Este, 500 yıl önce inşa edilmişti.
Oysa arkadaki kalıntılar sanki bir Ortaçağ kalesini andırıyordu.
‘Eski bir kale olmalı’ diye düşündüm.
Tabii bu yetmedi, o kale kalıntısının peşine düştüm.
Meğer o kale kalıntısına hapsedilmiş güzel bir aşk hikáyesi varmış.
* * *
Como Gölü kenarındaki Cernobbio Köyü, 1568 yılına kadar sadece balıkçıların ve ormancıların yaşadığı küçücük bir yermiş.
O tarihte Ottavio Gallilos isimli 38 yaşında, Roma’da eğitim almış bir prens, bu köye gelip bugün dünyaca meşhur Villa d’Este Oteli’nin binasını inşa ettirmiş.
Binayı dönemin en ünlü mimarlarından olan Pellegrino Pellegrini çizmiş.
Mimarisi o kadar ün salmış ki, 1614 yılında Fas Kralı sırf bu binayı görmek için Cernobbio’ya gelmiş.
Ama bütün bu tarihi bilgilerin, bizim aşk hikáyesiyle ilgisi yok.
Çünkü asıl hikáye, binanın bir başkasına satılmasıyla başlıyor.
* * *
1784 yılında Bartolomeo Calderara adlı bir marki, bu ünlü binayı satın alıyor.
Ben anlatanların yalancısıyım. Bu marki, yaşlı bir playboymuş.
Siz geçkin bir zampara da diyebilirsiniz.
Yine anlatanlara göre, hayatı kadın, içki ve müzikten ibaretmiş.
İşte bu marki, geçkin yaşına bakmadan, Vittoria Peluso adlı genç bir balerine áşık olmuş.
Halk arasında ‘Pelusina’ olarak bilinen bu genç balerin, La Scala’da çalışıyormuş.
Ama o günlerde La Scala gibi bir kültür mabedinde çalışan kadınlara bile iyi gözle bakılmadığı için hem marki, hem de genç sevgilisi, Milano sosyetesinden dışlanmışlar.
Onlar da Como Gölü kenarındaki bu yeryüzü cennetine sığınmışlar.
Genç kadınlara áşık olan yaşlı playboyların sonları birbirine benzer.
Bartolomeo Calderara bir süre sonra ölmüş.
Genç Pelusina’nın yası da, yaşlı kocasının kolları arasında geçen süre kadar kısa olmuş.
Daha kocasının kırkı dolmadan, Napolyon Ordusu’nun genç ve müthiş yakışıklı bir subayına áşık olmuş.
Ve Kont Domenico Pino’yu alıp Cernobbio’daki bu muhteşem eve getirmiş.
Ancak bir süre sonra içine kurt düşmüş.
Ya bu genç ve ateşli subayı savaş nostaljisi sararsa....
İçi savaşma ateşiyle yanan bu yakışıklı genç subay, onu terk ederse...
Terk edilmek, La Donna Pelusina’nın dayanamayacağı kadar ağır bir ıstıraptır.
Öyleyse ne yapmalı?
* * *
İşte bu korku nöbetlerinden birinde aklına o fikir gelmiş.
Bugünkü Villa d’Este’nin tam arka tarafındaki dik tepeye, bir askeri kale inşa ettirmek.
Böylece yakışıklı subay sevgilisinin içindeki savaşma ateşini almanın yolunu bulmuş.
Siz buna bir tür ‘Ortaçağ play station’ı diyebilirsiniz.
Biliyorum, okurken gülüyorsunuz.
Ama Pelusina’nın planı başarılı olmuş.
Genç subay, yemekten önce arkadaşlarını kaleye toplayıp orada savaş oyunları oynuyormuş.
Yemekten sonra da, kazandıkları askeri zaferleri kutlamak için göl üzerinde havai fişek atıyorlarmış.
Görüyor musunuz, erkeğini elinden kaçırmak istemeyen bir kadın, ne kadar yaratıcı olabiliyor.
* * *
Villa d’Este’nin hikáyesi burada bitmiyor.
19’uncu yüzyıl başında İngiltere Kralı Dördüncü George’un eşi olacak olan Galler Prensesi Caroline de bir süre bu köyde ve bu binada yaşamış.
Daha sonra İngiltere kralı olacak yeğeni George’la, sırf babasının borçlarını ödemek için zorla evlendirilen Caroline, valizlerini topladığı gibi buraya kaçmış.
Dönemin dedikoducularının anlattığına göre, hayatının en güzel günlerini burada geçirmiş.
O günlerde bu binada çılgın seks partilerinin yapıldığı da anlatılıyor.
Ama ben hep onların yalancısıyım.
Çünkü etrafıma baktığım zaman sadece yaşlı ve varlıklı erkekler ile kadınlar görüyorum.
Kim bilir belki onların da böyle tutkulu aşk hikáyeleri vardır.