Paylaş
“Biz Özal’a karşı çok sert bir muhalefet yapıyoruz ama, şöyle bir psikolojik gerçek de var. Aslında hepimiz gizli birer Özal hayranıyız. Kafamızdaki yeni başarı modeli Özal”.
Çok haklıydı.
Özal yeni bir siyasi üslup ve tarzla gelmişti.
Ecevit ve Demirel, “Belagat siyasetçisiydi”.
Siyaset biçimi sert polemik ve kavga üzerine kuruluydu.
Sonra Özal geldi.
Siyasete elindeki kalemi sallayan “sakin güç” olarak girdi.
Geçmiş dönemle “farkını” bağırmadan, çağırmadan, azarlamadan koydu.
Gerçi sonraki yıllar onu da değiştirdi ama, Özal’ı siyasette yeni rol modeli yapan özelliği bu farkıydı.
* * *
Türkiye şimdi yeni bir “rol modelinin” etkisi alanına girdi.
Siyaset yapan insanların çoğunun kafasında güçlü bir “Erdoğan portresi” var.
Beğenen zaten beğeniyor. Ona karşı düşmanca duygulara sahip olanlar bile gizli bir hayranlık duyuyor.
Böyle olunca, ister istemez CHP Genel Başkanı’ndan da “Erdoğan tarzı” bir siyaset bekleniyor.
* * *
Hiç düşündünüz mü nedir o siyaset tarzı diye?...
Azarlama, güç gösterisi, parti üzerinde çıt çıkarttırmayan bir baskı, şehvetli bir belagat ve Öcalan’a idam gömleği giydirmekten, bayramlık gömlek giydirmeye dönebilen siyasi bir “pragmatizm”.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nu eleştirenlere sormak istiyorum:
Ondan beklediğiniz liderlik profili ve performansı bu mudur?
Siz de partisinin milletvekillerine ve üyelerine çıt çıkarttırmayan bir disiplin anlayışı, azarlayan, paylayan, güç kullanan bir siyasi kimlik mi özlüyorsunuz?
Ben de diyorum ki, beklemeyin.
Çünkü o yapsa bile, siz bunu sevmezsiniz.
Başka bir kültürle büyüdünüz. İtirazcısınız.
* * *
Kendi payıma Türkiye’de artık herhangi bir liderden Erdoğan tarzı siyaset beklemiyorum.
Yunanistan’ın eski Başbakanı Simitis tarzında sakin bir lider tipi gözüme de ruhuma da daha iyi geliyor.
Baba Papandreu ve Karamanlis gibi, Akdeniz’in azarlayıcı paternalist baba figürlerinin hegamonyası ürkütüyor beni.
Onun yerine, sakin, hiç bağırmayan, azarlamayan, aşağılamayan, her olayın altında bir komplo teorisi aramayan modern ve demokrat bir lider tipidir arzu ettiğim.
O Simitis ki, hiç bağırmadan, hiç otoriterlik, babalık taslamadan, sindirmeden, muhalefeti susturmadan, sakin bir güç olarak Yunanistan’a tarihinin en büyük reformunu yaptırdı.
Avrupa Birliği’ne soktu...
Bir başka sakin güç Mitterrand, Fransa’da idamı kaldırdı, Avrupa’nın mimarlarından oldu.
Eğer siyasette “tarih yazmak”, “tarihe mal olmak” diye bir şey varsa o budur işte...
Bence böyle bir profil hem CHP’ye hem Kılıçdaroğlu’na daha çok yakışır.
Demek ki 5 Kasım’dan sonrası için şu teminatları veriyoruz
DÜNKÜ sevincim bugün daha da büyüdü.
Almanya’nın yeşil ışık yakmasından sonra Avrupa Birliği 3 yıldır kesilen müzakerelerin 5 Kasım’dan itibaren devamına karar verdi.
Bu demektir ki, Türkiye artık İlerleme Raporu’nda dile getirilen şu eksikliklerini giderme konusunda güvence veriyor.
-Medya ve gazeteciler üzerindeki baskıya son verilecek, ifade özgürlüğü tam olarak sağlanacak.
-Gazete ve televizyon sahipleri mali baskılarla sindirilmeyecek.
-Gezi olayına bakış değişecek.
-Polis’in giderek askeri vesayete dönüşmesi önlenecek, askerden sonra polis de kışlasına çekilecek.
-Keyfi telefon dinlemelerine, sahte CD’lerle delillendirme dönemi kapanacak.
-Yargı ve adalet Avrupa standartlarına ulaştırılacak.
-Kürt sorunu kalıcı bir çözüme ulaştırılacak.
-Azınlıkların hakları tam olarak verilecek.
Gerçi Başbakan’ın dünkü ‘Salı Konuşması’ pek umut verici değildi, ama 5 Kasım’dan yine de umutluyum.
Hepimiz için çok daha güzel bir Türkiye ideali değil mi...
Hadi artık, son yıllarda Ortadoğu’nun bataklıklarında çamur, kan revan içinde kalan yüzümüzü Avrupa’nın demokratik coğrafyasına çevirme zamanı geldi.
İnsan bir gecede kaç kere ölür
FETHULLAH Gülen Hoca’nın son kitabı “Kendi Ruhumuzu Ararken”de uyku ile ilgili bir bölüm var:
“Bütün bunlardan anladı-ğımız şey, ölümün küçük kardeşi olan uykunun nim (yarı) bir ölüm olduğudur”.
Gülen, beynimizde çalışan 500’e yakın organın bulunduğunu farz edersek, uyku sırasında bunun 200’e yakını faaliyetini durdurur, 300’e yakını ise devam eder, diyor.
Tesadüf kitabın çıktığı günlerde Scientific American dergisi de kapak konusunu uykuya ayırdı.
Onların tezi şuydu?
“Uyku hafızamızı şekillendiriyor”.
Orada birçok hayvanın, dışarıdan gelecek tehlikelere rağmen, ölümü göze alarak uykuya daldıkları anlatılıyor.
Ancak bu, beynin bütün fonksiyonlarının durduğu anlamına gelmiyor.
-Mesela belli aralıklarla su yüzüne çıkıp nefes almak zorunda olan balinaların, uyku sırasında beynin bir lobu uyurken, öteki lobu uyanık kalıyormuş.
-Ağırlığına gore en fazla enerji harcayan organ beyinmiş. Vücudun bütün enerjisinin yüzde 20’sini beyin kullanıyormuş.
-Ve insan beyni, gün boyunca topladığı bilgileri hafıza haline uyku sırasında getiriyormuş.
Fransızcada orgazm için “petite morte”, yani “küçük ölüm” kavramı kullanılıyor.
Demek ki, insan daha yaşarken her gece ölüyormuş.
Bazı gecelerde de önce küçük ölüyor, sonra uyku sırasında yeniden ölüyor ve tekrar hayata dönüyormuş.
Bir faniye bu kadar ölüm fazla değil mi...
Paylaş