“Laf sokuşturmak” neredeyse harsımızın parçasıdır.
Ama şu sözleri bütün kalbimle ve samimiyetimle yazıyorum.
“Türkiye’de türban sorununu Başbakanımızın eşi Emine Erdoğan çözebilir.”
Hem de bir cümle ile çözebilir.
Kendi tecrübesinden, yaşadıklarından hareketle söyleyeceği tek cümle ile.
* * *
Dünkü Milliyet Gazetesi’nde Emine Erdoğan’ın ağabeyi Hasan Gülbaran’la yapılmış, çok sıcak ve ilginç bir sohbet vardı.
Bu mülakat sayesinde Emine Hanım’ın ağabeyinin ailesinin fotoğrafını da gördük.
Eşlerinin başı açık.
Emine Hanım’ın, başını ağabeyinin baskısı ile örttüğünü biliyorduk.
Ancak baskıyı yapan öteki ağabeymiş.
Ağabeyi Hasan Gülbaran, o günleri şöyle anlatıyor:
“Emine çok üzülmüştü. Odaya kapanmış ağlamıştı. Üzmüştü ağabeyim onu. Ağabeyim de çocuktu, hepimiz çocuktuk. Evde dört tane erkek çocuk. İmkânlarımız çok kısıtlıydı. Babam tek başına beş çocuk büyütüyordu.”
Sözler çok açık, çok samimi değil mi. Üstelik öteki ağabeye de hiç suçlama yok. Onu da anlamaya çalışıyor.
Emine Erdoğan, başını örtmek istememiş.
Demek ki o yaşlarda çocuklar aile baskısı ile başlarını zorla örtebiliyorlarmış.
* * *
İşte tam bu nedenle, ilk ve ortaöğretimde başörtüsü yasağının sürdürülmesinden yanayım.
AK Partililerin çoğunun da buna itirazı olacağını sanmıyorum.
Ama nedense CHP’nin bu konuda istediği güvence toplumsal bir mutabakat haline dönüştürülemiyor.
Oysa Emine Hanım çıkıp, “Evet o yaşlarda çocuklar zorlanmamalı. Kararı 18 yaşına gelince kendi vermeli” derse, türban mutabakatı için en büyük engel aşılmış olur.
Emine Hanım’ı tanımıyorum.
Kendisiyle birkaç kez Başbakan’ın uçağında karşılaştım.
Bundan bir önceki yerel seçimler için İzmir’e giderken uçakta biraz sohbet etme imkânım oldu.
Bende kişilikli ve kendinden emin bir kadın izlenimi bıraktı.
Bugüne kadar basından ve televizyondan izlediklerim bu görüşümü kuvvetlendirdi.
Küçüklüğünde yaşadığı üzüntüyü herhalde unutmamıştır, aynı şeyi başka kız çocuklarının da yaşamasını istemez diye düşünüyorum.
Üniversitelerde türban sorununun çözümüne engel olan tıkanıklığı, onun bir cümlesi açabilir.
* * *
Emine Hanım’ın ağabeyini gerçekten çok sevdim.
Eşiyle nasıl tanıştığını harika sıcak ve samimi bir üslupla anlatıyor.
Çok insani.
Evlendiğinde eşinin başı açıkmış. Hâlâ da açık.
Aileden kimse kapat dememiş.
Bence bunların ortaya çıkması, insanları tanımamız açısından çok yararlı oluyor.
Eşine, kızına baskı yapmayan muhafazakâr rol modelleri, din eksenli kutuplaşmanın aşılmasında tahminimizin ötesinde etkili olabilirler.
* * *
Bu arada kız kardeşi Emine Hanım’a iki tavsiyesi var ki, bittim.
Bence ikisi de çok doğru.
- “Yüzü çok güzeldir, teni, beyazlığı anneme benzer. Daha çok gülümsemesini isterim. Çok güzel gülümser çünkü.”
- Bazen çok geniş kemer takıyor, onu sevmiyorum. Zayıftır, kemer geniş gösteriyor çünkü.”
Kız kardeşine bu kadar güzel ve insani tavsiyede bulunan bir ağabey, çok modern bir insandır.
Diyorum ya, mülakatı çok sevdim.
Emine Hanım’ın ailesini çok daha iyi tanıdım.
O nedenle gazeteci arkadaşımız Songül Hatısaru’ya da tebrikler.