MEKTUP, adını sanını açıkça yazmış birinden geliyor.Siyasi vokabüleri daha ilk cümleden kendini belli ediyor.
"Kürt" kelimesi yerine "Kürd" demeyi tercih ediyor.
Mektup, "Sayın Özkök, Türk ve Kürd dayanışması sonucu kazanılan 30 Ağustos gibi önemli bir zaferin yıldönümünde Kürd halkına yönelik yaptığınız çağrıyı okudum" diye başlıyor ve şu provokatif cümleyle devam ediyor:
"Çağrınızda samimiyseniz, dürüst ve demokrat bir genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı iseniz, sütununuzda benim de görüşlerime yer verirsiniz."
Ben kolay kolay provokasyona gelmem.
Her gün önümden bu cümlelerle başlayan yüzlerce mektup ve e-posta geçer.
Bu mektubu, yerim elverdiğince yayınlayacağım.
Katıldığım yanları da var, katılmadığım da...
Çünkü Türkiye’nin bu sorununu barış içinde çözmesini istiyorum.
Samimi olarak katkı yapmak isteyen herkesle konuşmaya, görüşmeye de hazırım.
İşte Serdar Baran Bender’in mektubu:
* * *
"Sayın Özkök; biliniz ki bu ülkeyi ve insanlarını bir Kürd olarak en az sizin kadar seviyorum.
Çünkü bu ülke için dedelerim, Yemen, Filistin, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında Türk kardeşleriyle vatan için birlikte çarpışıp şehit oldular.
Türkler ile Kürdler tam bin yıldır kız alıp vermişler. Ve Kürdler bin yıldır bu topraklarda özgürce yaşadılar.
Diyarbakır onlar için ne kadar vatan ise İstanbul da onlar için aynı önem ve değerdedir.
Kürdler kendilerini bu ülkenin asli vatandaşları olarak görüyor. Sorun şu ki, Türkler eşit ortaklıkta Kürd’ü vatandaş olarak görüyor mu?
Sayın Özkök; bazı sözcükler ve istekler çok dikkatli ve düşünülerek kullanılmalıdır. Siz istiyorsunuz veya birileri istiyor diye dağdaki Kürd anne ve babaların kanından, canından gelene, evlatlarına ’El Kaide’ bozuntusu, alçak terör çetesi deme hakkını kimse size vermiyor.
Haklı bir konuyu dillendirirken yanlış kelime ve cümleler kurarak haddinizi aşıyor, kendinize de, Kürd gençlerine de haksızlık yapıyorsunuz.
* * *
Doğrudur; Antalya ve Mersin’de olanlar insanım diyen için alçakça yöntem. Ama Kızıltepe’de 12 yaşındaki bir çocuğun ve Diyarbakır, Batman illerinde bir günde 14 çocuğun öldürülmesi olayı için de aynı çağrıyı neden yapmadınız?
Doğru söylüyorsunuz, eğer bu ülkede gerçekten bir arada ve barış içinde yaşamak istiyorsak bunu Kürdler kadar Türkler de ispatlamalı. Evet gün bugündür, fırsat bu fırsattır.
Kürdler geçmişte dedelerinin yaptığı gibi ülkelerine sahip çıksınlar. Ama Türkler de Kürdleri dışlamadan 7’den 70’e kültürlerini, dillerini, insani ve medeni taleplerini yerine getirmeleri için onlara güç ve destek vermelisiniz. İnanın sesim Kürdlerin büyük çoğunluğunun sesidir. Sıradan Kürd siyasetçi, belediye başkanı her Kürd bireyinin sesidir.
Kürdlerin kahir ekseriyeti her türlü şiddet ve saldırıyı kınıyor. Kimden gelirse gelsin vahşettir ve insan olarak Kürdleri de kahrediyor.
Kürdler de PKK’nın şiddetini en az sizin kadar yüreğinde fırtınalar kopartarak hissediyor.
Ya siz, siz de aynı şeyi öldürülen, zorunlu göçe tabi tutulan, metropollerde fuhuş kapkaç bataklığına yönlendirilerek rezil ve çaresiz bırakılan Kürdler için duyuyor musunuz?
Kürdlerde sessizlik yok. Kürdler her fırsatta ve her ortamda meydanlara çıkıp isteklerini dillendirdiklerinde coplar, gözaltıları, tutuklamalar, hatta faili belli cinayetlerle karşılaşıyorlar.
Bizde sessizlik yok ama sizden bize destek vermede korkaklık, pısırıklık var.
Bir çoğunuz Kürd’e yapılanı ’hak edilmiş’ olarak algılıyorsunuz. Çünkü insan olarak kendinizi bizim yerimize koymayı beceremiyorsunuz.
Kürd gençlerinin ise çaresizlikten, ya da belli devletlerin, çıkar gruplarının kışkırtması sonucu yaptıklarını vahşet olarak gören bir ikilem, sizlerin ruhsal durumunuzun dışa vurumu değil midir?
Bize de gazetelerinizde, sayfalarınızda yer verin.
Yeter ki Kürd’ü tehdit unsuru olarak görmeyin. Yeter ki, ’Kürd’ eşittir ’Bölücü’ olarak nitelemeyin.
Biz de sesimizi duyurmak istiyoruz."
* * *
Evet birkaç cümlesi dışında mektup böyle.
Şunu söylemezsem Türk basınına haksızlık etmiş olurum.
Tamamı olmasa da bir bölümü ve bazı yazarları ile Türk basını geçmişte faili meçhul cinayetlere, zorunlu köy boşaltmalarına, işkenceye karşı iyi bir mücadele verdi.
Kürtlere haklarının verilmesi için ciddi yayınlar yaptı.
Öcalan’ın apar topar idam edilmesinin önlenmesinde önemli bir rol oynadı.
Aydınların girişimlerini destekledi.
Ta ki, o alçak mayınlar, bombalar patlayıncaya, askerler yeniden pusuya düşürülmeye başlayıncaya kadar.
Ama ne yazık ki, Kürt aydınlarından, siyasetçilerinden PKK eylemlerine karşı aynı tavrı göremedik.
Ben yine de bu mektubun içeriğindeki bazı hususların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Önümüzde çok önemli bir samimiyet sınavı var.
İnşallah bu dönemi duygularımızla değil, aklımızla geçeriz.