Paylaş
Sağlığı hakkında yazılanları okuduğu zaman Başbakan Bülent Ecevit acaba ne hissetmiştir?
Kendi sağlığım hakkında böyle yazılar çıksa, ister istemez etkileneceğimi sanıyorum.
Ama Ecevit, ne hissetiğini bize hiç göstermedi.
ÇOK DOKUNMUŞ
Şimdi bunu öğreniyoruz.
Muharrem Sarıkaya müthiş bir işi başardı.
Çünkü hepimizin merak ettiği, ama soramadığı veya sorup da cevabını alamadığı soruları Başbakan Bülent Ecevit'e sordu.
Asıl önemli olanı ise, bunların cevabını da aldı.
O yazılar ve haberler, haklı olarak Ecevit'e çok dokunmuş.
Ecevitler, özel hayatları, mahrem yanları hakkında sessiz, hatta ‘‘dilsiz’’ bir ailedir.
Muharrem Sarıkaya, onları nasıl çözmüş hayret ettim.
Ama bugün Hürriyet'te yayınlanan sohbet sayesinde, Ecevitler'in özel dünyalarını, his dünyalarını ilk defa öğreniyoruz.
Ben 1970'li yılların sonunda CHP'de Ecevit'in yakınında çalıştım.
12 Eylül'den sonra Arayış Dergisi'ni çıkarırken onunla birlikteydim.
DSP'nin ilk programının, sosyal ve kültür bölümü hazırlanırken rahmetli Ahmet Taner Kışlalı'yla birlikte çalıştım.
Hazırladığımız taslağı Sayın Ecevit'e birlikte sunduk.
12 Eylül döneminde Oran'daki o mütevazı eve epey gidip geldim.
O kadar yıl boyunca ağzından o dünyasına ait tek kelime işitmedim.
O nedenle Muharrem'in yaptığı söyleşiyi büyük bir ilgiyle okudum.
Bu mülakattan çıkan Ecevit portresi beni şaşırtmadı.
TÜRKÜ SÜRPRİZİ
Ama itiraf edeyim ki, Rahşan Hanım'ın bir türkü tutkulusu oluşu benim için bir sürprizdi.
Bugüne kadar kafamda Rahşan Hanım'la türkü kelimelerini yan yana getirebilmiş değilim.
Meğer çok türkü bilirmiş ve üstelik güzel de söylermiş.
Tabii bunu okuyunca şunu düşünmeden edemedim.
Acaba Rahşan Hanım, bu merakını bugüne kadar neden gizli tuttu?
Acaba siyasi profili ile duygusal profili arasına mutlaka yüksek duvarlar çekmek gerektiğini mi düşünüyor?
Olabilir.
Böyle düşünen çok insan tanıdım.
Onların çalışan insan portrelerinde, özel dünyalarına ait hiçbir ize rastlamazsınız.
Ben ise tam zıt kutuptayım.
Duygu ve özel dünyam, çalışan insan portreme bütün hatlarıyla yansır.
Bunlardan hangisi doğru, hangisi yanlıştır bilmiyorum.
Ama ben kendi payıma, kamusal kimliği olan insanların duygu dünyalarına ait bazı şeyleri bilmek istiyorum.
O yüzden Başbakan'ın gözündeki ‘‘tik’’lerin nasıl kaybolduğunu da merak ediyordum.
Herhangi bir şey yapmamış.
Kendi kendine geçmiş.
VATANDAŞ MEKTUBU
Ama en güzeli, tiki olan bazı vatandaşlar kendisine mektup yazıp, nasıl geçirdiğini soruyorlarmış.
Ne kadar insani bir mektuplaşma...
Başbakan'ına ‘‘Tikinizi nasıl geçirdiniz’’ diye sorabilen, sormayı içinden geçiren bir vatandaş türü ile kamu yöneticisi arasında bundan daha samimi, daha sahici bir ilişki biçimi düşünebilir misiniz?
İşte bu yüzden sevdiğim, takdir ettiğim siyasetçilerin duygu dünyaları beni ilgilendiriyor.
Bu sahiciliği, bu samimiyeti yakalayabilmek ve ‘‘haklıyım’’ diyebilmek için.
Bugün Hürriyet'te yayınlanan mülakat, bana göre Ecevit'in siyasi hayatında bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Bu, mesafeli siyasetçiden açık siyasetçiye geçiş işaretidir.
İYİLİK PERİSİ
Dün bir arkadaşımla sohbet ediyordum.
‘‘Uzun yıllardan beri ilk defa iyimser bir havada yeni yıla giriyorum’’ dedi.
Ben de öyleyim.
1999 zor bir yıldı. Ama sanki bir iyilik perisi, elindeki bagetiyle bir şeylere dokundu ve pırıl pırıl yıldızlar etrafta uçuştu.
İnşallah bu bir rüya değildir.
Çünkü hepimiz, bütün Türkiye bu beyaz zerrecikler okşamasını çoktan beri hak etmiştik.
Paylaş