Ertuğrul Özkök: Dünyanın en sempatik maskotu






Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

KÜBRA Bingöl ismini ilk defa dünkü Hürriyet'in ‘‘Pazar Eki’’nde gördüm. Biraz derinine gidince müthiş bir hikáye ile karşılaştım.

Belki bazılarınız okumamıştır.

Bu hikáyeyi, bir lisenin hikáyesini size bir kere daha anlatmak istiyorum.

* * *

Kübra Bingöl 18 yaşında.

Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi öğrencisi.

17 Ağustos gecesi sarsılan bir lisenin, 1200 öğrencisinden biri.

Ama onların gerçek hikáyesi çok önceleri, çok çok önceleri, onların doğuşlarından çok öncesine gidiyor.

1958 yılına...

Benim yaşımdakiler o olayı, ‘‘Üsküdar Vapuru faciası’’ olarak biliyorlar.

O yıllarda Gölcük'te lise yoktur.

Gölcüklü çocuklar, İzmit'teki liseye her sabah vapurla gitmektedirler.

Ama 1 Mart 1958 günü Gölcük'ten kalkan gemi, fırtınada batar.

Dört yüz kişi hayatını kaybeder.

Kaybolanların çoğu, Gölcüklü erkek öğrencilerdir.

Çünkü sınırlı sayıda can yeleklerini ya kız arkadaşlarına, ya da daha küçük yaştaki çocuklara vermişlerdir.

O gün cumartesidir.

Gerçek kayıplar, pazartesi günü lisenin bahçesinde yapılan yoklamalarda anlaşılır.

Tıpkı Eric Maria Remarque'un romanlarındaki gibi.

İkinci Dünya Savaşı'nda bir sınıfın gerçek kayıpları, sabah sınıfta yapılan yoklamada anlaşılır.

Öğretmen, numara okudukça, sınıftan gelmeyen her ‘‘Burada’’ sesi, savaşta kaybolan bir öğrencinin envanterden düşülen kaydı gibidir.

Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi, işte bizim yaştakilerin hayatlarına ‘‘Üsküdar Vapuru faciası’’ olarak giren bu hazin olaydan sonra kurulur.

Ama lisenin alın yazısındaki tek hüzün bu değildir.

17 Ağustos 1999 gecesi, sarsılan Gölcük'te, yoklamalar yine eksik verir.

1200 öğrencili lisenin resmi kaybı 51 öğrencidir.

Ama resmi olmayan kaybı 150'dir.

Dahası, deprem öncesi nüfusu 1200 olan lisenin öğrenci sayısı 80-90'a düşmüştür.

Kimi enkazın altında kalmış, kimi o bölgeden göçüp gitmiştir.

Barbaros Hayrettin Lisesi, şimdi bu küllerin üzerinde yeniden doğuyor.

Kübra Bingöl, işte bu lisenin geride kalan öğrencilerinden biri.

* * *

11 Eylül günü okullarına döndüklerinde, sayıları 80-90'a inmişti.

Değirmendere'de başka bir okulun bahçesine çadır kurmalarına izin verilmişti.

O gün kaleme sarılıp, iki mektup yazdı.

Biri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e idi.

Ondan hemen cevap geldi.

İhsaniye'de bir Anadolu Lisesi'ne misafir olarak gönderilecekti.

Öteki mektup Milli Eğitim Bakanı'na gitti.

Ondan hiç cevap gelmedi.

Bir daha, bir daha yazdı.

Yine cevap gelmedi.

Sonra bir gün bakan okulu ziyaret ederken, önüne atlayıp, mektubu eliyle verdi.

O zaman fark ettiler.

Zaten Demirel farkı da o zaman fark edildi.

* * *

Bu lise şimdi ikinci defa doğuyor.

Birincisi, Üsküdar Vapuru'nun batık enkazı üzerineydi.

İkincisi 17 Ağustos enkazı üzerine kuruldu.

Şimdi öğrencileri, kayıp mutlulukların üzerine yeniden umut kaleleri kurmaya çalışıyorlar.

Bir de maskotları var.

Bir Osmanlı paşası.

Okulun adı Barbaros Hayrettin ya, maskotu da bir paşa olmalı.

Fotoğrafı yanda.

Hayatımda gördüğüm en sempatik Osmanlı paşası...

Bıyığı, kaşları, sarığı var.

Ama gülümsüyor.

Hüzünler üzerine kurulu bir lisenin maskotu bu kadar güzel olabilir.

Üstelik üzerinde bir basket fanilası var.

Üzerinden 7.4 geçmiş, kayıp bir hüzün uygarlığı sanki yeniden doğuyor.

Pazar günü İstanbul'da hava çok güzeldi.

Yaz başlıyordu.

Ve bu güzel pazar günü beni en çok etkileyen gazete haberi buydu.

Yazarın Tüm Yazıları