Paylaş
KEDİNİZ ölmüş. Veya köpeğiniz öteki dünyaya yürümüş. Ama ölümünden bir süre sonra evinize geldiğinizde donup kalıyorsunuz.
O tüyleri pırıl pırıl simsiyah kediniz, en sevdiği koltuğun üzerinde oturmuş size bakıyor.
Bir korku hikáyesi mi?
Hayır...
Amerika'da yayılmaya başlayan yeni bir akımın evinizdeki tezahürü.
* * *
Geçen hafta Wall Street Journal'da okudum.
Evdeki kedisi veya köpeği ölen bazı Amerikalılar, kaybettikleri hayvanları gömmek veya yaktırmak yerine başka bir şey yapıyorlarmış.
Bulunan yeni bir teknikle hayvanlar, sanki yaşıyormuş gibi saklanıyormuş.
Bunun için ‘‘freeze-dried’’, yani kuru dondurma sistemi kullanılıyormuş.
Anlayacağınız, modern mumyalama yapılıyor.
Gazete bunun tekniğini de anlatıyor.
Kuru dondurma işlemi, maliyeti 22 bin dolar olan bir makineyle yapılıyormuş.
Aslında sistem yeni değil. Daha önceleri gıda maddeleri ve ev bitkileri için kullanılıyormuş.
Yani şoklamaya benzer bir sistem.
Bunun için ölen hayvan önce eksi 11 dereceye kadar dondurulup, sonra hayvanın içinde buzlanan su, sıvı haline geçmeden buharlaştırılıyormuş.
Öteki teknik ayrıntılarını pek anlayamadığım için yazmıyorum.
Ancak küçük boy bir poodle köpek, bu yolla iki ayda hazır hale getiriliyormuş.
Daha büyük boy köpekler için ise en az 6 ay gerekiyormuş.
Maliyeti de 550 ile 600 dolar arasındaymış.
* * *
Bu haberi okuduktan sonra gazetedeki arkadaşlara anlattım.
Tahmin edeceğiniz gibi büyük bir tartışma başladı.
Çoğu, ‘‘Olmaz böyle şey’’ dedi.
Benim hissiyatım da böyle.
Akşam evime geldiğimde, ölmüş kedimi donuk gözlerle bana bakarken görmek istemem.
Kim ister ki?
Ama Amerika'da epey isteyen varmış.
Ev hayvanı sahibi 73 milyon ailenin her yıl en az yüzde biri, hayvanlarını bu yolla dondurup evinde saklıyormuş.
Ama orada da büyük bir tartışma başlamış.
Amerikalıların büyük bölümü bu fikre karşıymış.
Mesela biri, ‘‘Ölmüş annenizi, babanızı da böyle karşınızda görmek ister miydiniz’’ diye sormuş.
Doğru, sonunda ev hayvanları da ailenin üyesi...
Ama başka biri şu cevabı veriyormuş:
‘‘Benim için çok güzel. Böylece her an onu görebiliyorum ve akşamları iyi uykular öpücüğü verebiliyorum.’’
Bir başka Amerikalı kadının düşüncesi ise şöyle:
‘‘O hálá evimin hayvanı. Sadece yaşamayan bir ev hayvanı.’’
* * *
Bu kadar basit mi?
Yani ruh, bu kadar önemsiz bir şey midir?
Ruh dediğimiz şey, gövdeyi terk ettiği zaman geriye kalan ‘‘o şey’’ artık bizim kedimiz midir?
Orada, en sevdiği koltuğun üzerinden size yönelen o bakışlar artık ‘‘köpek bakışı mıdır’’.
Yoksa, bize ait olmayan, daha doğrusu kimseye ait olmayan bir nesne midir artık?
Haydi söyleyin...
Miyavsız bir kedi olabilir mi?
Bakışsız bir köpek mümkün müdür?
Ya gece yarıları temizlik kutusundan gelmeyen tıkırtılar.
Sabahları burnunuzun üzerine konmayan patiler.
Gezemeyen, gezdirilemeyen köpekler...
Olmaz diyorsanız, o zaman kenarları kıvrılmış, rengi atmış bir fotoğraf neyinize yetmez.
Görüntü fotoğraftan, ruh hayalinizden.
Donmuş kediler bahçesi yerine, hayal edilmiş kediler avlusu...
Benim tercihim bu.
Paylaş