Paylaş
Şimdi aç iki kulağını ve çok iyi dinle...
* * *
İngiliz gazetesine “İntikam alacağız” demişsin ya...
Bütün dünya gördü nasıl aldığını intikamını...
Okuduğu okulun bahçesinden cenazesi kaldırılan 15 yaşında çocuktan aldın.
Anasının karnındaki doğmamış çocuktan aldın...
* * *
İmralı’daki ağababanın adı “Bebek katili”ne çıkmıştı...
Boynuz kulağı aştı, senin adın “Doğmamış bebek katili”ne çıktı.
* * *
Ağababana çok yakışmıştı...
Sana tıpatıp oturdu.
* * *
Bebek kefeninden diktirdiğin üniformanla caka satabilirsin şimdi...
* * *
İngiliz gazetesine babalanmışsın...
“Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi çökertinceye kadar devam edeceğiz” demişsin...
Demokrasiyi öyle getirecekmişsin bize...
* * *
Hoop dur orda...
En öfkeli Erdoğan muhalifinden bile bir yoldaş çıkmaz senin gibi bebek kefeni ile dolaşan bir caniye...
Erdoğan’a en kızanımız bile “Hadi lan” der sana...
* * *
Bak dağdaki adam...
Ortada bir kan davası varsa eğer...
Yerde bırakılmayacak bir kan, hesabı sorulacak bir cinayet varsa...
O da Ankara’da katlettiğin çocuklarımızın kanıdır...
* * *
Bil ki, çok iyi bil ki...
Bırakmayız o çocukların kanını senin yanında...
Köşeler 15 yıl önce babamızın malı değildi, bugün kimin malı
O yazıyı 26 Temmuz 2001 günü yazmıştım.
Çok tartışılmıştı.
Bir “Köşe yazarlığı karşıtı manifesto” niteliğindeydi, kendimize yönelik bir eleştiriydi ve başlığı şöyleydi:
“Köşeler babamızın malı değildir.”
* * *
Şöyle yazmıştım:
“Köşe yazarının yalan yazma, iftira atma, hakaret etme hakkı var mıdır?”
İkinci bir soru:
Bunu alışkanlık haline getirmiş bir köşe yazarına müdahale sansür sayılır mı?
Ben bir gazete yöneticisi ve köşe yazarı olarak, samimiyetle şuna inanıyorum.
Bu köşeler babamızın malı değildir.
Gazetenin ayrılmaz bir parçasıdır ve bizlere belli kurallara riayet etme şartıyla verilmiştir.
Bu köşelerde fikirlerimizi serbestçe açıklayabiliriz. Yorumlar yapabiliriz. Ama başkalarına hakaret etme, iftira etme hakkımız kesinlikle yoktur.
Köşe yazarlığını, kimsenin dokunamadığı, dokunamayacağı ‘köşe Buda’ları’, ‘köşe peygamberleri’ haline getirmeye de hakkımız yok.”
* * *
Bu yıl, yazının 15’inci yılı...
Aradan geçen sürede ne oldu...
Patronlara bile meydan okuyan “köşe Buda’ları” devrildi, yerini sırtını patronlara ve en büyük patron olan iktidara dayayan sahte “köşe peygamberleri” aldı...
* * *
Eskiden hakaret gırla gidiyordu.
Şimdi hakaretlere, iftira, tehdit, şantaj ve kumpas eklendi.
* * *
Köşeler babamızın malı değildir diyorduk...
Artık medyanın iktidar kanadında, “partileşmiş devlet babanın hazine arazisi” haline geldi.
Bir devlet adına konuşan “Ali Babaların çiftliği...”
Lumberjack’i de Türkler almış
ÖZDEMİR İnce bir zamanlar Doğan Hızlan’ın kültür ve sanattaki yerini anlatmak için şöyle bir şey demişti:
“Doğan Hızlan bir yerdeyse orası meşrudur.”
Ayın şeyi ben de Hürriyet ekonomi yazarı Vahap Munyar için söyleyeceğim.
“Vahap bir yerdeyse orada mutlaka bir başarı hikâyesi vardır.”
Geçen pazar günü onun köşesinden öğrendim.
Ünlü spor ayakkabı markası Lumberjack’i bir Türk şirketi almış.
Markanın yeni sahibi Ziylan grubuymuş.
Çok güzel bir “Bu Türkler fazla oluyor” haberiydi.
Çok sevindim.
İlber Hoca ‘Bu parantez kapanmaz’ diyorsa korkmayın
HÜRRİYET okurları müjdeli haberi geçen pazar aldı.
İlber Ortaylı Hoca Hürriyet’te yazmaya başladı.
Çınar Oskay’ın kendisiyle yaptığı sohbette noktayı koydu:
90 yıllık Cumhuriyet parantezi kapandı diyorlar.
O parantez kapanmaz.
İlber Hoca diyorsa inanırım.
Bravo TED eğitim böyle tartışılır işte
GEÇEN pazar Hürriyet gazetesinde Türk Eğitim Derneği Vakfı’nın düzenleyeceği bir konferansın ilanını gördüm.
Listeye baktım...
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve AKP milletvekili Ali Babacan var...
Ama CHP milletvekili Selin Sayek Böke de var...
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes ve eski başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ var...
Odalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da var...
Eğitim işte böyle bir platformda tartışılır...
Kinin davasını değil de, geleceğin davasını sürdürecek gençler de ancak böyle bir platformdan çıkacak eğitim anlayışı ile yetiştirilir.
Tebrikler TED...
Sırf bu adam için Atina’ya gidilir
SPOTIFY’ın Yunanistan listelerinde tam anlamıyla bir “Padelis Padelidis” rüzgârı esiyor.
Geçen yılın son aylarında yayınladığı “Tis Kardias Mou To Grammeno” şarkısı patlayınca, 2014’de çıkan CD’sindeki şarkılar da yeniden listeye girdi.
Eğer sıkıntıları atıp eğlenceli bir şarkı istiyorsanız banko: “Ginete...” Daha hüzünlü bir Ege için ise “Iha Kapote Mia Agapi..” Tam Ege’nin enginar zamanı şarkıları.
Son nefeste söylenen söz
FRANSA dışişleri bakanlarından Talleyrand, Kral 16. Louis, Napolyon ve Kral 18. Louis’nin dışişleri bakanıydı...
Stratejisi “Herkesle dost olmak” üzerine kurulurdu her zaman... İşte o ünlü “denge” insanı, zeki diplomat Talleyrand, ihtilal öncesi “din karşıtı asiler”e yanaşabilmek için “ateist” olmuştu...
Son nefesini vermek üzereyken, ömrünü birlikte geçirdiği ve çok inançlı bir Katolik olan kız kardeşi de başucundaydı...
Kız kardeşi “Kıymetli ağabeyim” dedi... “Şeytanı lanetle de öbür tarafa inançlı bir Katolik olarak git...”
Hayatını “herkesle dostluk” üzerine kuran usta diplomat şöyle diyerek tersledi kız kardeşini:
“Giderayak düşman kazanmanın lüzumu yok...”
Hasılı, “Komşularla sıfır sorun” diye başlayan dış politikamız, sonunda aralarına katılmak için 60 yıldır uğraş verdiğimiz dostları bile düşmanlaştırmaya geldi dayandı...
YAKUP MURAT
Paylaş