Paylaş
Geçen çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde önemli bir olay yaşandı.
Meclis, tarihinde bir ‘ilk’e imza attı.
TBMM Dışişleri Komisyonu, tarihinde ilk kez bir ‘‘hearing’’ uygulaması yaptı.
Amerikan Senatosu'nda uygulanan ‘‘hearing’’ sisteminde, Meclis komisyonları, devlette önemli görevlere getirilecek kişileri karşısına alıp sorguluyor.
ŞENSOY'A SORULAR
Ona, yeni görevinde neler yapacağını, kadrolarının ne olacağını soruyor.
Bu arada, geçmişi ve karakteri hakkında da bilgi alıyor.
Komisyonun onaylamadığı kişi, Başkan tarafından atanmış olsa bile görevine başlayamıyor.
İşte TBMM Dışişleri Komisyonu, ilk defa böyle bir uygulamayı başlattı.
Çağırdığı kişi, Türkiye'nin yeni Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy'du.
Komisyon üyeleri Şensoy'a yeni görevi ile ilgili soruları sordular.
Şensoy, uzun yıllar Özal'ın yanında danışman olarak çalışmış, ilk büyükelçilik görevini Madrid gibi önemli merkezde yapmış genç bir büyükelçi.
Aldığım bilgiye göre, çok iyi bir sunuş yapmış, komisyon üyesi milletvekilleri de memnun kalmışlar.
Gerçi hearing sistemi bizim Meclis teamülünde yeri olan bir şey değil.
Ayrıca Amerikan Senatosu'nda olduğu gibi, atamayı geri çevirme gibi bir yetkileri de yok.
Ama informel olarak dahi böyle bir uygulamanın başlatılmasını çok olumlu bir gelişme olarak kabul ediyorum.
Meclis bu tür denetim mekanizmaları sayesinde etkisini artırabilir.
KARAYALÇIN FARKI
TBMM tarihinde Dışişleri Komisyonları'nın hep özel bir yeri olmuştur. Bu komisyonun başkanlığına hep işini iyi bilen milletvekilleri getirilmiş, o nedenle de iyi sonuçlar alınmıştır.
Geçen dönemde Sedat Aloğlu, bu komisyonun etkinliğini artıran bir grev yapmıştı.
Şimdi Murat Karayalçın, bunu bir adım daha ileri götürüyor. Cumhurbaşkanı Demirel de bunun önemini kavradığı için, İspanya gezisi sırasında ilk defa TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak Karayalçın'ı da resmi heyete almıştı.
Türkiye'nin dış politika karar mekanizmalarında böyle güzel girişimler olurken, bir yandan da inanılmaz bir insan israfı başlıyor.
Tokyo Büyükelçisi Gündüz Aktan'ın başına gelenler, Dışişleri'nde uzunca süredir yaşanan kanamanın son örneklerinden birisi.
Bazı kişiler Aktan hakkında Cenevre'de büyükelçilik binası alımı ile ilgili iddialar ortaya attılar.
Aktan, bu iddialar soruşturulup aklanıncaya kadar görevinin başında kaldı. Aklandığını öğrendiği gün de bakanlığa istifa dilekçesini yazdı.
Gündüz Aktan'ı eskiden beri tanırım. Dışişleri'nin entelektüel kapasitesi en yüksek diplomatlarından birisidir.
Cenevre'de Birleşmiş Milletler nezdindeki büyükelçimiz olarak fevkalade başarılı bir görev yaptı.
GİZLİ YAZAR
O da Özal'ın danışmanlığını yapmış bir büyükelçiydi. Özal adıyla yayınlanan ‘‘Avrupa'daki Türkiye’’ kitabının fikir babası ve yazarlarındandır.
Onun ayrılmasıyla Dışişleri Bakanlığı gerçekten büyük bir entelektüel kayba uğruyor. Belki de bunun için hem Cumhurbaşkanı, hem Dışişleri Bakanı kendisini arayarak görevde kalmasını istediler.
Ama kalbi çok kırıldığı için kararından vazgeçmedi.
Keza daha önce ayrılan Cem Duna da, Dışişleri'nin vizyon gücünü artıran büyükelçilerimizden biriydi.
Onlar sadece başarılı büyükelçiler değillerdi. Aynı zamanda bakanlık içinde, ‘‘Farklı konumu ve alternatif bakış açısını’’ ayakta tutan diplomatlardı.
Onların ayrılışı ile bakanlık, klasik yaklaşım biçimine alternatif olacak vizyonu da kaybediyor.
Bu, Türkiye için gerçekten büyük kayıptır.
GÖNÜL'ÜN AÇIKLAMASI
26 Mart günü yazdığım yazıda adı geçen Sayıştay Başkanı Vecdi Gönül, bir açıklama gönderdi.
‘‘ANAP iktidara geldiği ve büyük vali kararnamesini çıkardığı tarihte İçişleri Bakanlığı mensubu değil, YÖK üyesiydim. İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı'nda ANAP'ın 5'inci yılı idi. Hayatımın hiçbir döneminde hiç bir siyasi partiye girmedim, aday olmadığım gibi, destekçisi de olmadım. Valiler, devletin ve hükümetlerin temsilcisi, ‘idari ve siyasi yürütme vasıtası' olup müsteşarlar, onların tayininde imza sahibi olmadıkları gibi teklif makamı bile değildirler.’’
Paylaş