Dinozorların dönüşü

GENÇ bir öğrenciyken Jacques Brel’in bir şarkısını çok severdim. Öyle melodisi kuvvetli, müziği insana hoş gelen bir şarkı değildi.

Ama ihtiyarların yaşadığı evlerin ölümcül havasını anlatan kara bir mizahı olduğu için çok dinlerdim.

Yaşlı insanların akşam yemeklerinde çorba içerken çıkardıkları sesleri anlatan bir ironisi vardı.

O şarkıyı dinlerken, yaşlılığın hüzünlü bir tozlanma olduğunu hissederdim.

Anlayacağınız bana, yaşlı insanların bulunduğu muhitlerden kaçma duygusu veren ürkütücü bir şarkıydı.

İşte bu hatıralar yüzünden, bir haftadır önümde duran bir kitapla aramda tuhaf bir ilişki doğdu.

Yazıp yazmama konusunda kendimle neredeyse bir iç savaşa girdim.

Ama her zaman olduğu gibi, içimdeki o azgın provokatöre mani olamadım.

* * *

68’li yılların ünlü devrimcisi Regis Debray 60 sayfalık küçük bir broşür yayınladı.

Adı ‘Plan Vermeil’.

Kitap bir nevi, ‘anti gençlik manifestosu’.

Başka bir açıdan ‘dinozorların isyanı’ da diyebilirsiniz.

Aslında kitap bir süredir özellikle Amerikan iş dünyasında dillendirilen bir tezin, Fransız aydınlarına özgü teorikleştirilmiş versiyonu.

Kitabın ana fikri şu:

Bugün bütün dünyada bir ‘gençlik faşizmi’ yaşanıyor.

Hayatta her şey gençlere göre ayarlanıyor. Toplumsal hayatın her alanında bir gençleştirme paranoyası hákim.

Bir ‘gençlik fetişizmi’ dünyayı kasıp kavuruyor.

Ve hepimiz bizi büyüleyen bu yeni dinin müritleri durumundayız.

Kısaca ‘Gençlikçilik’ (Jönizm), ticari toplumumuzun kültü, yeni ideolojisi haline geldi.

Regis Debray bir adım daha ileri giderek şu sloganı atıyor:

‘Gençlere yer açın’ demek, ‘Yaşlıları öldürün’ demenin nazik bir biçimidir...

* * *

Gerçekten öyle mi?

Dünyada AIDS hastalığına verilen önem, Alzheimer hastalığına verilmiyor.

Neden? Çünkü AIDS genç, Alzheimer ise yaşlılık hastalığı.

Yaşlılık, ekonomik olmayan bir insanlık durumu olarak görülüyor.

Le Point Dergisi’nde yayınlanan bir mülakatta Regis Debray’a şu soru da sorulmuş:

‘Siz 63 yaşına geldiğiniz için yaşlılığı yeniden diriltmeye mi çalışıyorsunuz?’

Bu tür sorulara şu ilginç cevabı veriyor:

‘Hayır. Yaşlı insanlar gençlere göre daha özgürdür. Çünkü onların önünde ne imaj, ne de kariyer kaygısı kalmıştır. Önünüzde kariyer sorunu kalmayınca düşünceniz de özerklik kazanır.’

Arkasından devam ediyor:

‘Yaşlıların anlatacak çok şeyleri vardır. Mesela savaşlar...’

Sonuç olarak da insanlığın bu özgür düşünceye ve arşive ihtiyacı vardır.

* * *

1970’li yılların kavramsal plandaki en büyük keşiflerinden biri ‘dinozor’ kelimesiydi.

1968 Mayıs’ında başlayan küresel genç ayaklanması, yerleşik düzeni temsil eden, değişmeye direnen daha yaşlı insanların alnına bu kelimeyi yapıştırdı.

Dinozorlar, tabiattaki değişikliklere ayak uyduramadığı için nesli tükenen varlıklardı.

Dünyadaki zihniyet değişimine ayak uyduramayan düşünsel dinozorları da aynı akıbet bekliyordu.

Gerçekten de son 20 yıl, iki ayaklı dinozorların katliama uğradığı buzul çağı oldu.

Debray’ın yazdıkları ne anlama geliyor?

Bir dinozor basübadelmevti, ne bileyim haklarının iadesi mi?

Yoksa dinozorların, sonu kıyımla bitecek bir ‘boxer ayaklanması mı?’

* * *

Ben hayatım boyunca genç mitolojisine sadık kaldım. Genç yaşta ölen James Dean’in fotoğrafı ile Rimbaud’nun genç ve güzel siması bana ebedi hayat iksiri gibi geldi.

Bugün artık 50 yaşın hayli üzerindeyim. Ama keyif aldığım bir koltukta oturuyorum.

O nedenle bu konuda fikir yürütmek ağırıma gidiyor. O cesareti kendimde bulamıyorum, aksini söylersem sanki bütün mazime ihanet edecekmişim gibi geliyor.

Ama öte yanda bazı sosyolojik gerçekler var.

İnsan ömrü uzuyor. Giderek daha çok yaşlılarla birlikte yaşamaya mahkûmuz.

Ve ne yazık ki, son 10 yılda yuppiler ve ateşli genç işadamları çok büyük hatalar yaptılar.

O nedenle 68 Mayıs’ında köşelerine çekilen yaşlıların, yeniden seslerini yükseltmeye başlamaları şaşırtıcı değil.

Sonunda bu cesareti onlara yine gençler verdi.

Ama ne yazık ki zekáları ve insani dokunuşları ile değil, hatalarıyla...
Yazarın Tüm Yazıları