ŞİMDİ size ilginç bir gazetecilik kulisi anlatacağım. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, dün ilginç bir açıklama yaparak Danimarka Başbakanı Rasmussen’i yalanladı.
Bırakın okuyucuları, birçok tecrübeli gazeteci bile bu yalanlamanın nereden çıktığını anlamamış olabilir.
Size işte bu yalanlamanın perde arkasını anlatacağım.
* * *
Geçen salı günü Kopenhag’da Roj TV krizi patlayıp, Başbakan Erdoğan salonu terk ettikten sonra gazeteciler Rasmussen’e sorularını soruyorlar.
Soruların çoğu İngilizce soruluyor ve bir tercüman çeviriyor.
Basın toplantısı bittikten sonra Hürriyet’in Kopenhag Temsilcisi Ünsal Turan,Başbakan Rasmussen’in yanına yaklaşıyor.
Ona kendi dili olan Danca bir soru soruyor. Soru şu:
‘İçerde Başbakan Erdoğan’a bu durumu anlattınız mı? O ne tepki verdi?’
Soru Danca sorulduğu için öteki gazeteciler fark etmiyor.
Rasmussen, Ünsal’a ilginç bir ayrıntı veriyor:
‘Bu toplantı için gazetecilerin akreditasyonunu biz değil, NATO sekretaryası yaptı. Biz hiç karışmadık.’
Yani topu NATO’nun üzerine atıyor.
Rasmussen bu sözleri tek kişilik basın toplantısında öteki gazetecilere söylemiyor.
Bu sözler tabii ki çok vahim.
Eğer Rasmussen’in söyledikleri doğruysa, Türkiye’nin de üyesi bulunduğu NATO, bir terör örgütünün yayın organını muhatap kabul etmiş demekti.
Onun Ünsal Turan’a söylediği bu sözler dünkü Hürriyet’te haberin içinde bir cümle olarak yer alıyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan işte bu ayrıntıyı yakalıyor ve Danimarka Başbakanı’na oradan yükleniyor.
Rasmussen’in bu açıklaması üzerine Ankara hemen harekete geçiyor.
Brüksel’deki NATO Daimi Temsilciliği’nden bunun doğru olup olmadığının araştırılmasını istiyor.
NATO Daimi Temsilciliğimiz bunu NATO sekretaryasına soruyor.
Oradan gelen cevap net:
‘Roj TV kesinlikle NATO’ya akredite değildir.’
İkinci bir ayrıntı daha var.
Erdoğan’ın katıldığı NATO Parlamenterler Asamblesi’nin de NATO ile kurumsal bir bağı yok.
Kısaca Danimarka Başbakanı’nın arkadaşımızın Dan dilinde sorduğu soruya yine Dan diliyle verdiği cevapta söylediği şeyler doğru değil.
Acaba durumu kurtarmak için sorumluluğu NATO’nun üzerine mi attı?
Yoksa, ekibi kendisine yanlış bilgi mi verdi?
Her ne olursa olsun, bu olay, bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin terör konusundaki algılamalarının ne kadar yanlış olduğunu bir kere daha gösterdi.
Bir terör örgütü onların toprağında eylem yapmayınca, o örgütle zımni bir anlaşmaya giriyor.
Bir anlamda topraklarını terör örgütlerinin ‘Safe Haven’i, yani güvenli bölgesi ilan ediyor.
İşin en kötüsü de, bu suç ortaklığını, tarifini sadece kendilerinin yaptığı bir ‘düşünce ve basın özgürlüğü’ kılıfına sokmaya kalkıyorlar.
Bu apaçık terör örgütüyle işbirliği yapmak demektir.
* * *
Ama hiç şüpheleri olmasın ki, küresel terör bir gün onları da vuracaktır.
Bu tür devletlerin korkaklığı altında palazlanan bu siyasi çeteler, bir gün mutlaka mafyalaşmaya başlıyorlar.
Danimarkalılarla şimdiden iddiaya giriyorum.
Yakın bir süre sonra bugün PKK kisvesi altında güya siyaset yapan bu çete üyeleri, yarın Danimarka mafyalarının temel direği olacaktır.
Allah bize ömür verirse, hep birlikte göreceğiz.
Küçücük bir haber
ÖNCEKİ gün Hürriyet’in iç sayfalarında küçücük bir haber vardı.
Fransız polisi bir göstericiyi evire çevire dövmüştü.
Fransız Antenne 2 kanalı da bu meydan dayağının görüntülerini çekmişti.
Şimdi bu olay Türkiye’de geçseydi ne olurdu?
Onu ele geçiren kanal anında canlı yayına başlar.
Onu izleyen dört gün bu sahneyi gün boyu seyrederiz.
Ya Antenne 2? O ne yapmış?
İki defa gösterdikten sonra kendi kararı ile yayından kaldırmış.
Sivil toplum kuruluşlarından çığlık çığlığa tepki var mı?