Paylaş
Bu yazıyı yazmak için bir süre bekledim. Çünkü ilk günün sıcaklığı içinde bazı düşüncelerin yanlış anlaşılabileceği kaygısını taşıyordum.
Şimdi o sıcaklık geçti ve ben bu iklim içinde istediğimi yazabilirim.
ZARURİ DEĞİL
Olay, Cumhurbaşkanı'nın yemin töreninde frak giymemesiyle ilgili.
Ben Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yemin töreninde frak giymemesini yadırgadım.
Keşke giyseydi diye düşünüyorum.
Gerçi iç tüzükte, ille de frak giyilir diye bir madde yok.
Ama bir müessesenin teamülleri, gelenekleri de yazılı kuralları kadar önemlidir.
Ayrıca hukukçular teamüllerin hukuk içindeki yerini bizden iyi değerlendirecek durumdadırlar.
Ama Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış bir Atatürk törenlerde frak giyiyorsa, bunun bu Cumhuriyet açısından bir anlamı vardır diye düşünüyorum.
Giyilmezse ne olur diye sorulabilir.
Doğru... Bir şey olmaz.
Ama devlet dediğimiz şey, sadece polisi ve askerinden oluşan bir varlık değildir.
Devlet kendini asıl sembolleriyle gösterir.
Mesela bayrak gibi...
Mesela İstiklal Marşı gibi...
KUMAŞ PARÇASI
Onları, sahip olduğu sembolik anlamlarından koparırsak, geriye ne kalır?
Sadece bir kumaş parçası ile bir şarkı değil mi?
Mezartaşı nedir?
Alelade bir mermer parçası değil mi?
O sembolik anlamları bir yana bırakırsak, o heyecan verici bandolardan geriye ne kalır?
Vurmalı sazlardan ve nefesli aletlerden ibaret sıkıntı verici bir müzik değil mi?
İşte bu yüzden ben hep şunu düşünürüm.
Devletin sembolleri, bir yöneticinin kendi kimliğini kabul ettirici, kendi farkını vurgulayıcı amaçlarla kullanılmamalı.
Devletin sembolleri, her vatandaşın mülkiyetinde ve sorumluluğunda olmalı.
Fransa'nın gelmiş geçmiş en sosyalist cumhurbaşkanı, François Mitterrand'dı.
Ama Fransız Devleti'nin emperyal çizgilerine ve sembollerine en çok o sahip çıktı.
O sembolleri sınırsız biçimde kullanmak konusunda hiçbir sosyalist komplekse, hiçbir popülist ihtirasa sahip olmadı.
O nedenle büyük bir cumhurbaşkanı olarak Fransız tarihine geçti.
Fransız Devleti de onun şahsiyetinde sahip olduğu büyüklük imajını sürdürdü.
GAZETECİ BLUCİNİ
Devletin sembollerinin büyüklüğü, yöneticinin mütevazı kişiliği ile tezat oluşturan bir şey de değildir.
Bir cumhurbaşkanı bir yandan devletin sembollerine bütün gücüyle sahip çıkarken, öte yandan kendi mütevazı kişiliğini ve üslubunu da kabul ettirebilir.
Dünyada bunun birçok örneği vardır.
Meselenin ikinci bir yanı daha var.
Cumhurbaşkanlığı önceki akşam saatlerinde medya kuruluşlarına bir faks geçerek, törenlere katılacak gazetecilerin kılık kıyafetleriyle ilgili zorunlulukları bildirdi.
Doğru...
Medya mensuplarının, devlet açısından önem taşıyan törenlere, o törenin sembolik anlamlarını dikkate alacak kılık kıyafetlerle gelmeleri gerekir.
Ama tören yönetmeliklerinde bununla ilgili bir madde yoktur.
Öyleyse gazeteci törene blucinle gelirse ne olur?
AYNI İPLİK
Hiçbir şey olmaz...
Ama dediğim gibi gelmemeli...
İşte bu noktada insanın aklına şöyle bir soru da gelebilir.
Cumhurbaşkanlığı yemini gibi, devletin en sembolik töreninde, teamülleri değiştirme hakkını kendinde gören bir cumhurbaşkanı, 19 Mayıs töreninde başkalarına kılık kıyafet empoze hakkına sahip olabilir mi?
Sonunda koyu renk takım elbise de, blucin de, kökünde aynı iplikten yapılmış giysiler değil midir?
Yani onları sahip oldukları sembolik anlamlardan koparırsak demek istiyorum...
Paylaş