GEÇEN çarşamba sabahı Türkiye’deki Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerinden Bension Pinto ile kahvaltı ediyordum.
Pinto, hatıralarını kaleme aldı.
Türk Yahudilerini tanımamıza yardımcı olacak çok ilginç olaylar anlatıyor.
Sabah erken olduğu için gazeteleri henüz okumamıştım.
Çantasından bir gazete sayfası çıkarıp önüme koydu.
"Belki henüz okumamışsındır" deyip tepkimi bekledi.
Eyüp Can’ın önceki günkü Referans Gazetesi’ndeki yazısıydı.
Eyüp’ün yazılarını her gün dikkatle okurum.
Hem içeriği hem de kolayca okunan üslubu ile bana iyi gelen yazarlardan biridir.
Fanatizmden nasibini almamış kafa yapısı, onu benim gözümde önemli bir referans insanı yapar.
İshak Alaton’dan gelen bir mektubu köşesine almış.
Gerçekten de dikkate almamız gereken çok önemli bir noktaya dikkatimizi çekiyordu.
Bension Pinto, bunun Türkiye’deki birçok Yahudi vatandaşımızın görüşünü de yansıttığını ima eder gibiydi.
İshak Bey’in yazdıklarına ben de katıldığım için, Eyüp Can’ın izniyle aynı mektubu köşeme alıyorum.
* * *
"Sevgili Kardeşim Eyüp,
Geçenlerde, Tophane’deki Modern Müze’yi gezdim.
Yoruldum.
Pencere kenarından rıhtıma baktım ve düşündüm. Gümrük antrepoları ve döküntü binaların sıralandığı rıhtım boyu, içler acısı bir durumda...
Deniz kenarı, şehre ve insanlara küsmüş...
Şehrin merkezi ama bürokrasi işgalinde... İnsanları dışlamış...
Beş altı yıl oluyor, Sammy Ofer isimli bir adam, bizim Mehmet Kutman ile bir olup, buraya milyar dolarlık bir yatırım yapacaktı...
Rıhtım canlanacak, yabancı bandıralı gemiler binlerce turist getirecek, Kapalıçarşı pazar günleri bile açık tutulup, ekonomiye katkı sağlayacaktı.
Olmadı.
Medya ile bürokrasi el ele verdiler, bu projeyi önlediler.
Neden?
Ofer Yahudi! Olmaz!
Yahudi’ye mi yedireceğiz burayı?
Aradan yıllar geçti. Mezbelelik, perişanlık aynen devam eder. Kaderimiz herhalde...
Bugün, Referans’ta Osman Öndeş’in yazısını okudum.
Londra’daki müzeye Ofer’in verdiği 45 milyon dolarlık bağışı da okudum.
Aklıma Gülbenkyan geldi. Petrol zengini....
Hani kırklı yıllarda İstanbul’da bir müze yapmaya kalkışmıştı. Türkiye’de doğmuş da, hálá memleketini severmiş... 1915’lere rağmen sevgisi azalmamışmış..
Akılsız adam!
Ankara’daki ’vatanseverler’ adamı sopa ile kovaladılar...
Ermeni ya... Olmaz... Doğuştan mundar...
O da gitti Lizbon’da müzeyi inşa ettirdi.
Türkiye kaybetti, Portekiz muhteşem bir eser kazandı.
Geçenlerde, basında, arka sayfalarda tek sütun ufacık bir haber vardı.
Bu paranoya, bu yabancı düşmanlığı, bu gayrimüslim düşmanlığı, bu antisemitizm burada devam ettikçe, bizler bu vasatlığa mahkûm insanlar olarak, hayatın kıyısında bir yerlerde kalakalırız.
Arada bir, bu topluma ayna tutup, bu önyargıların bedelini hatırlatmanızda yarar var derim.
Sevgilerimle, İshak Alaton"
* * *
Mektubu siz de okudunuz.
Bunca yıl Türk ekonomisine hizmet vermiş, Türkiye’ye kazandırmış bir insanın çığlığını siz de hissetmediniz mi?
Ben Türkiye’de kalıp vatandaşlık bağlarını sürdüren Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin sözlerine özel bir önem veririm.
Tarihin hepimizin sırtına yapıştırdığı bütün acılara rağmen, bütün risklere rağmen burada kalıp yaşamayı seçmiş insanlar gözümde çok özel bir yere sahiptir.
Onlardan böyle bir çığlık geldiği zaman da içim daha çok acır.
Bunu sizinle paylaşmak istedim.
(*) Aslında bu yazıyı dün yayınlayacaktım.
Araya Sabah-ATV satışı girince bir gün erteledim.
Bu arada başka bazı gazetelerde, bu konuya değinen yazılar çıktı.
Ama çok önemli bulduğum için yayınlamaya karar verdim.
Daha önce okuduysanız, zararı yok. İkinci defa okumakta da yarar var. Ben mektubu üç defa okudum.