TEGERNSEE Münih yakınlarında bir göl kasabası.Doğan Yayın Holding her yıl yönetim kurulu toplantılarından birini burada yapıyor.
Bu yıl yönetim kurulumuzun yeni bir üyesi toplantıya ilk defa katıldı.
İtalya’nın en büyük medya gruplarından Rizzoli’nin eski CEO’su Gianni d’Angelo, yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldı.
Gianni, Avrupa medyasının en parlak ve en sempatik isimlerinden biri.
Artık yarı profesyonel, yarı emekli bir hayat sürüyor.
Girit Adası’nda bir evi var. Boş kaldığı zaman oraya koşuyor.
Müthiş bir Akdenizli.
Onu görmeye devam edeceğiz. Eksikliğini hem profesyonel hem de duygusal açıdan epey hissedeceğiz.
* * *
Yönetim Kurulu’nun yeni üyesi Almanya’nın ve dünyanın dev medya gruplarından Axel Springer’in CEO’su Matthias Dopner.
Dışardan katılan iki öteki yönetim kurulu üyesi ise Almanya’nın bir başka dev medya kuruluşu Burda’nın sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Herbert Burda ile eski Büyükelçi ve TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi Cem Duna.
Yönetim Kurulu’nun bu yapısı Doğan Yayın Grubu’nun, giderek küreselleşen stratejisinin aynası.
Grubumuz artık uluslararası bir oyuncu oluyor.
Bunun son aşaması da Hürriyet’in satın aldığı ve Rusya dahil 7 ülkede faaliyet gösteren reklam yayıncılığı şirketi.
Bunu da ilerde bir yazıda anlatacağım.
Ama yazımın asıl konusu bu değil.
Ben önceki gün Hürriyet’te yayımlanan bir haberden hareket ederek, giderek karamsarlaşan ruhlarımıza umut ışığı veren çok önemli psikolojik ve ekonomik trendlerden söz edeceğim.
* * *
Perşembe günü Hürriyet’te iki haber yan yana yayımlandı.
Birincisi manşetti ve Dubaili bir şirketin İstanbul’daki büyük bir arsayı, KDV dahil 1 milyar dolara yakın para ödeyerek aldığını anlatıyordu.
Bu haberin içine gömülmüş çok önemli ikinci bir haber vardı.
Suudi Arabistanlı bir prens, İsrail’de otel yatırımı yapmak istiyordu.
Düşünebiliyor musunuz, bugün bırakın İsrail vatandaşlarını, pasaportunda İsrail vizesi olan yabancıları bile sınırından sokmayan bir ülkenin bir vatandaşı, böyle bir yatırımı göze alıyor.
Eğer yalanlanmazsa, bana göre bu yılın en önemli gelişmelerinden biri.
Tarihi değerde bir gelişme.
* * *
Duvarların yıkılmasından sonra, son 25 yılda şu gerçeği öğrendik.
"Sermaye sınır tanımaz."
Şimdi çok daha önemli ikinci gerçeği öğrenme zamanı geliyor.
"Sermaye ne sınır, ne ülkeler arası kavgayı tanır."
Örnek mi?
İşte İsrail’de yatırım yapmak isteyen Suudi prens.
İşte Türkiye’de banka satın alan Yunanlılar.
İşte Kuzey Irak’a ihracatını 5 milyar dolara çıkaran Türk işadamları.
İşte giderek küreselleşen yönetim kurulları.
* * *
Bazen ateşli sayıklamalar gibi çılgınca fikirler aklıma geliyor.
Acaba ülkelerin Bakanlar Kurulları’na, yabancı yönetim kurulu üyesi gibi, yabancı birkaç üye alınsa ne olur?
Dünyada hiçbir ülkenin böyle çılgınca bir fikre hazır olmadığını biliyorum.
Hatta bunu dile getirmenin bile çılgınca olduğunun farkındayım.
Ama inanın dünyanın yeni fikirlere, yeni açılımlara, yeni yönetim tarzlarına ihtiyacı var.
Neden mi?
Çünkü ne diktatörlerden ne de seçilmiş siyasetçilerden oluşan yönetim biçimleri savaşlara, küresel sorunlara, çevre felaketlerine, insani dramlara çare bulabiliyor.
Bu zorlukları, böyle karşılıklı yatırımcılar aşabilir.
* * *
Benim öteki çılgınca hayalime gelince...
Üzerinde bile durmaya değmez.
Çöp tenekesine atın gitsin.
Belki ilerde birileri o çöpleri karıştırırken bulur.
Kim bilir, bakarsınız belki işine bile yarayabilir.