TÜRKİYE’nin AB ile müzakerelere başlamasına ‘sevinemeyen’, ‘Ben zorla sevinemem’ diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a bir şeyler söylemek istemiştim.
Ama pazartesi günü okuduğum bir yazı beni bundan vazgeçirdi.
Sözü tanıdık bir komüniste bırakıyorum.
Daha doğrusu, kamuoyunun yakından tanıdığı eski bir ‘Türkiye Komünist Partisi’ mensubuna.
Üstelik bu mensubiyetinin bedelini, uzun yıllar sürgünde yaşayarak, sonra ülkesine dönüp de cezaevinde yatarak ödemiş bir komünist.
Bugün benim yerime Deniz Baykal’a o bir çağrı yapacak.
Daha doğrusu, onun geçen pazartesi günü Referans Gazetesi’ndeki köşesinde yazdığı yazının en çarpıcı bölümünü bugün köşeme alacağım.
* * *
Nabi Yağcı adı belki bazılarımıza bir şey ifade etmiyor.
Çünkü çoğumuz onu Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri ‘Haydar Kutlu’ olarak tanıyoruz.
Nabi Yağcı, pazartesi günkü yazısında Deniz Baykal’a bakın ne diyor:
‘Sayın Baykal, sen istersen sevinme ama bırak da biz sevinelim, şu toplumun onlarca yıl birlikte sevindiği oldu mu hiç, hatırlayabiliyor musun? Çocuk değilim diyorsun, keşke olabilseydin, o zaman tahtadan yapılmış oyuncak atımızın sevincini duyabilirdin.’
Evet bu sözleri Türkiye Komünist Partisi’nin bütün meşakkatini çekmiş bir üyesi söylüyor.
Küçük bir not.
Nabi Yağcı, gazetesi ‘Referans’ için solun gözlüğüyle Avrupa Birliği konulu bir yazı dizisi yayınlıyor.
Tam zamanı.
Türkiye’de solculuğu ‘AB karşıtlığı, yabancı sermaye düşmanlığı’ ile eşanlamlı sayan zihniyetin ibretle okuyacağı bir yazı olacağına eminim.
* * *
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünkü sözlerine bütün yüreğimle katılıyorum.
Türkiye’de bazı çevreler artık açıkça ‘sermaye ırkçılığı’ yapmaya başladılar.
Önce büyük özelleştirmelerde çok açık bir ‘yabancı sermaye düşmanlığı’ başladı.
Bunu Ofer adı etrafında yapılan ‘Yahudi sermayesi düşmanlığı’ izledi.
Arkasından Dubai sermayesinin gelişine karşı başlatılan ‘Peşkeş çekiliyor’ eleştirileri geldi.
Daha önce Rus sermayesine karşı da bir kampanya yürütülmüştü.
Nitekim son zamanlarda dünyanın önemli ekonomi gazetelerinde Türkiye’deki bu sözde ‘sermaye milliyetçiliği’ dile getirilmeye başlandı.
* * *
Ülkesini seven herkese şunu açıkça söylemek istiyorum.
Bu çağda yabancı sermayeye karşı çıkan kafayı teşhir etmek gerekir.
Hepimiz bilelim ki bu kafa ülkemizin iyiliğini istemiyor.
Bu kafa, kendi dar ideolojik saplantılarından, küçük ve karanlık dünyasından başka hiçbir şeyi göremeyen egoist bir kafadır.
Bu kafa, çocuğunun geleceğini kendi fanatik ideallerine ipotek edecek kadar bencilleşmiş bir kafadır.
Ve bizlerin bu kafaya şunu öğretmemiz gerekir:
Bu ülke, bu karanlık maniaların üzerinden kısrak gibi atlayıp, refah hedefine doğru koşmaya devam edecektir.
* * *
Geçen hafta Dubai yatırımcılarıyla imzalanan yatırım anlaşmasını Hürriyet’te ‘Beş milyar dolarlık teravih’ başlığı ile duyurduk.
Başbakan Erdoğan bu manşeti yanlış yorumlamış.
Oysa biz bu sermayenin Türkiye’ye gelişini bütün samimiyetimizle destekliyoruz.
Aramızdan birçok arkadaş çeşitli defalar Dubai’ye gitti.
Oradaki yatırımcı dinamizmi ve pratikliği gözleriyle gördü.
Oradaki sermaye birikiminin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.
Dolayısıyla, o sermayenin Türkiye’nin ekonomik dinamizmi ile birleşmesinin; Doğu ile Batı’nın buluştuğu bu şehirde ne sonuçlar yaratacağını da çok iyi biliyoruz.
Türkiye’de muhalefet yapmayı, her şeye karşı çıkmaktan ibaret sayan çevrelerin itirazları olacak.
Kulaklarımızı bunlara tıkamalıyız.
Onlara cevabı, yarının müreffeh Türkiye’si verecektir.
Bugün, ‘Yabancılara peşkeş çekiyor’ gibi ilkel ifadelerle suçlanan cesur insanların ödülünü de asıl sahipleri verecek.