Cennette gözyaşları

GENÇ adam önündeki bilgisayar ekranında çalışıyor.Ekranda gökyüzü görüntüsü var.

Bulutlar geçiyor ve yavaş yavaş bulutların üzerine çıkıyorsunuz.

Fonda çok tanıdık bir müzik.

Eric Clapton’ın "Tears in Heaven"ı çalıyor.

"Biliyorum, o kapının ardında huzur var.

Biliyorum, cennette artık gözyaşı yok."

Ve o en hüzünlü cümle:

"Biliyorum, ben oraya ait değilim..."
/images/100/0x0/55ea1060f018fbb8f868fd60
Evladını cennete bırakan günahkár bir ruhun yazabileceği en hüzünlü ağıt.

Mahler’inki kadar güzel bir "ölmüş çocuk şarkısı".

* * *

Bilgisayarın başındaki genç adam, geçip giden bulutların üzerine, Eric Clapton’ın kaybettiği çocuğu için yazdığı şarkıyı bindiriyor.

Biraz sonra ekrana, ince yüzlü, sakallı bir adamın görüntüsü geliyor.

Bu adam, bu dünyada Knut’un babası olarak biliniyor.

Berlin Hayvanat Bahçesi’nde annesi tarafından terk edilen küçük kutup ayısını, aylarca eliyle besleyip büyüten Thomas Dörflein, geçen hafta öldü.

Kalbi, genç sayılacak bir yaşta durdu.

Ve Almanya yasa girdi.

Geçen salı öğleden sonra Berlin’de Bild Gazetesi’nin internet editörlerinden birinin yanındayız.

Knut’un babasının ölümüyle ilgili bir klip hazırlıyor.

Klip birazdan yayına girecek.

Günün en çok okunan haberi, bu genç adamın ölümü.

Bütün gazetelerin birinci sayfasındaki en önemli iki haberden biri bu.

BZ Gazetesi, birinci sayfadan itibaren ilk 8 sayfasını ölen adama ayırmış.

Belki de Papa’nın ölümü bile insanlarda bu kadar derin bir hüzün oluşturmamıştı.

Ayı bakıcısının ölümü, sadece Almanya’da değil, dünyanın birçok yerinde insanların içine çok derinden dokundu.

Bana da çok dokundu.

Dünyada birçok insan gibi, ben de o küçük kutup ayısının yaşatılması için verilen mücadeleyi ilgiyle izledim.

O adamın, soğuk günlerde suların içine girerek yavru ayıyla oynamasını, elindeki biberonla beslemeye çalışmasını bazen sevinerek, bazen hüzünlenerek takip ettim.

Knut, bütün dünyanın, hepimizin sevgilisi oldu.

Torunum, onun için dua etti.

Fotoğrafını odasına astı.

Knut hepimizin çocuğu oldu.

Ona babalık yapması için hepimiz, o sakallı adama vekálet verdik.

Ve o başardı.

Annesinin terk ettiği küçücük beyaz ayı büyüdü.

Doğumdan hemen sonra kardeşini kaybetmesinin acısını unuttu.

Knut’un babasının ardından epey düşündüm.

Hayatımızdaki sembol hayvanları düşündüm.

Beyaz Balina Aydın’
ı hatırladım.

Onun sudan başını her çıkarışında yüzüne yapışan o müstehzi, alaycı gülüşü düşündüm.

"BBANN" diye kendi kendime uydurduğum sloganı hatırladım.

"Beyaz Balina Aydın’ın nedensiz neşesi..."

Nedensiz neşelenmenin de güzel bir duygu olduğuna inandım.

Sonra bir arabanın arka koltuğuna oturtulmuş Dana Ferhat aklıma geldi.

Onun arka camdan bakışını yeniden gördüm.

Tabii bu yıl Akbük’te kışı evimizin iskelesinin üstünde geçiren Badem.

Evimizin başköşesine asılan fotoğrafı.

Başını geriye doğru atıp bize bakışı.

İyi ki hayatımızda böyle sembol hayvanlar var.

Unutulmuş, hoyratça harcanmış insanlığımızı bu sembol hayvanlar sayesinde yeniden keşfediyoruz.

* * *

Genç adamın yanından ayrılırken, Eric Clapton’ın müziği hálá devam ediyordu.

"Biliyorum, o kapının ardında huzur var.

Biliyorum, cennette artık gözyaşı yok."

Günahkár hayatımız cenneti bize mekán etmeyecek olsa da, orada mutlaka bize, bizlere ait bir şeyler var.

Yakınlarımız, tanıdıklarımız.

Ve bu dünyada huzur vermediğimiz hayvanlar.

Knut’lar, Badem’ler, Beyaz Balina Aydın’lar.

Tabii ki onların babaları...
Yazarın Tüm Yazıları