LATİF Demirci’nin dünkü karikatürüne dikkat ettiniz mi? Erdoğan, Mehmet Ali Erbil’in "Çarkıfelek" programına çıkmış.
Kendisine, "Diktatör" kelimesi soruluyor.
Daha doğrusu, kelimenin 4 harfi bulunmuş, geriye 4 harfi kalmış.
Anlayacağınız, "Diktatör" kelimesinin yarısı şimdiden tamamlanmış.
Erdoğan portresi, toplumun sinir uçlarını herkesten önce keşfeden bir karikatüristin gözünde "yarım diktatör" haline gelmişse, ufukta bir tehlike var demektir.
Lider genellikle kendini göremez.
O nedenle yakın çevrenin ona göstermesi gerekir.
Tabii yakın çevrede bunu söyleyebilecek cesarette biri kalmışsa.
* * *
Geçen akşam ATV’de Başbakan Tayyip Erdoğan’ı izlerken, içimden şu geçti:
"Acaba Başbakan’ın etrafında, ona dostça düşüncelerini söyleyebilecek bir tek cesur insan kalmadı mı?"
Böyle düşündüm; çünkü Başbakan, ileride ayağına takılabilecek çok açık vermeye başladı.
Mesela, Doğan Yayın Holding’e kesilen vergi cezası konusunun önce kendisinin önüne getirildiğini açıklaması, vahim bir hatanın itirafıdır.
Yetkililer, hazırlanan raporu Başbakan’ın önüne getirmişler ve şunu sormuşlar:
"Önümüzde seçim var. Bir medya grubunu karşınıza almak istemeyebilirsiniz."
Önemli olan, bu konunun onun önüne getirilip bir anlamda "izin istenmesidir".
Devletin bir kurumu, böyle bir izni istediği zaman, zımnen şu kabul edilmiş demektir:
Demek ki, cezayı uygulatmak kadar, silmek hakkı da kendisine "bağışlanmış".
Bu durumda, birisi de çıkıp şunu söyleyebilir:
"Demek ki, Başbakan kollamak istediği bir şirketin vergi cezasını durdurabiliyormuş."
Böyle bir izin istendiği ve "Önümüzde seçim var. Büyük bir medya grubunu karşınıza almak istemeyebilirsiniz" dendiği zaman, bu ceza "siyasallaştırılmış" demektir.
Nitekim öyle de olmuştur.
* * *
Başbakan bu ceza açıklandığı günden itibaren bütün seçim konuşmalarında, bunu "siyasi bir koz" olarak kullandı.
Her fırsatta Doğan Grubu’na yüklenip bununla oy almaya çalıştı.
O zaman, "Bu cezayı seçimden sonraya bırakmayın" demek, etik bir davranış değil, tam aksine, oy almaya yönelik "siyasal bir araç" haline geliyor.
Haksız mıyım?..
Diktatör lider portresinin ilk taşları işte böyle konur.
Kesilecek vergi cezaları bile önce ona sorulur.
Bu cezayı Başbakan’ın önüne götürenler, kendisine çok büyük kötülük yapmıştır.
Son 3 ay içinde dışarıda ve içeride Erdoğan hakkında yazılanlara bakıyorum.
İçeride "Padişah", dışarıda "Sultan".
Hatta "Üçüncü Napolyon".
Ve sonunda Latif Demirci’nin karikatüründe, yarısı tamamlanmış bir "diktatör büstü".
Merak ediyorum, içeride ve dışarıda yavaş yavaş belirginleşen bu portre kendisinin hoşuna gidiyor mu?
Çünkü bu portre tamamlandığı takdirde, Türk siyasi tarihinin bu döneminin kaderi şöyle çizilmiş olacak:
Askeri diktatörlük tehlikesinden sivil diktatörlük tehlikesine geçiş.
Son günlerde bazı liberal aydınlarla yüz yüze sohbet ettiğimde, onlarda da bu izlenimin yerleşmeye başladığını görüyorum.
Ama o görüş, henüz yazılarına yansımış değil.
Hiç şüpheniz olmasın, eninde sonunda yansıyacak.
Çünkü, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin bir bölümü, geçen yüzyılda, askeri diktatörlüklerden çok seçimle işbaşına gelmiş sivil faşizmlerden çekti.
Avrupa müktesebatı dediğimiz şey, bu maziyi henüz unutmadı...
Yarın öbür gün Türkiye için de mutlaka hatırlayacak.