Paylaş
Rahmetli Prof. Seha Meray'ın ‘‘Devletler Hukukuna Giriş’’ kitabının girişinde, Tagore'un şu cümlesi yer alır:
‘‘Aleve aydınlığı için teşekkür et, fakat tükenmeyen bir sabırla gölgede durarak lambayı tutanı unutma.’’
Bu satırları okuduğum zaman üniversitenin üçüncü sınıfında genç bir öğrenciydim.
Ama daha o zaman iki şey dikkatimi çekmişti.
Birincisi, bu satırları Türkçe'ye çeviren kişiydi. Çünkü çeviren kişi Bülent Ecevit'ti.
Ve bu çeviriyi yaptığı sırada henüz 18 yaşındaydı.
İkincisi ise bu cümlenin bir Devletler Hukuku kitabının girişinde yer almasıydı.
DÖRT BAKAN
O yıllardan beri Ecevit'in siyasi çizgisini izliyorum. Bu çizgi zaman zaman beni çok etkiledi. Ama zaman zaman bu çizgiye çok, ama çok ters düştüm.
Hatta sinirlenmedim değil. Ne var ki, bu çizginin bir şeyinden hiçbir zaman kuşkuya düşmedim.
Samimiyeti ve kırılmazlığı...
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'i bugünlerde dikkatle izliyorum.
Ecevit başından beri Fethullah Gülen'i ısrarlı bir şekilde savunuyor.
Dün DSP Grubu'nda yaptığı konuşma ile kesin tutumunu ortaya koyuyor:
‘‘Ben Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Aşık Veysel ve Atatürk'ün yolundayım’’ diyor.
DSP'li Kültür Bakanı İstemihan Talay, bugüne kadar hiçbir bakanın cesaret edemediği bir adımı atıyor ve Osmanlı Hanedanı'nın son üyelerinden birinin cenazesine kendi adı ile çiçek gönderiyor.
Bunun yapmakla kalmıyor, aynı zamanda attığı adımın tarihi önemini resmi bir açıklama ile duyuruyor.
Yani, ‘‘Ben bu adımı bilerek ve isteyerek attım’’ diyor.
Hemen altına ekliyor:
‘‘Kendine güvenen bir cumhuriyet, artık kendi geçmişi ile barışıyor.’’
Yani dört dörtlük bir cumhuriyetçi olarak söz alıyor ve konuşuyor.
ANADOLU MÜSLÜMANLIĞI
Bir üçüncü DSP'li Bakan, Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay ise eğitimde laik cumhuriyetçi çizgiyi müthiş bir kararlılıkla savunuyor.
Bir dördüncü DSP'li bakan daha var. Maliye Bakanı Zekeriya Temizel. O da böylesine kritik bir parlamentoda, cumhuriyet tarihinin en köklü vergi reformlarından birini savunuyor.
Bütün bunları alt alta yazdığım zaman da, ortaya çok etkileyici bir siyasi performans çıkıyor.
Ecevit'in 18 yaşında bir gençken çevirdiği Tagore ile başlayan siyasi çizgisini şimdi daha iyi anlamaya başladığımı sanıyorum.
Bu yol, kendine olan güvenini sonuna kadar ispatlamış bir cumhuriyetçi ile ‘‘tarihine ve toplumunun temel değerlerine bağlı’’ bir yurttaşın buluştuğu çağdaşlık kavşağına çıkıyor.
Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli isimlerini alt alta yazdığınız zaman ortaya çıkan fotoğrafın adı nedir?
Ben buna Anadolu Müslümanlığı diyorum.
Yani İslamiyet ile bu toprakların yüzyıllar boyunca oluşturduğu etkileyici bir hümanizmayı bir araya getiren müthiş bir inanç sentezi.
Peki, bir sosyal demokrat olarak böyle bir siyasi mozayiği, böyle güzel bir puzzle haline getiren simya nedir?
SİYASİ CESARET
Ben buna da siyasi cesaret diyorum.
Türkiye'nin ihtiyacı olan şey budur. Cesur tavır alabilmek.
Bu tavır, İngiltere'de Tony Blair'i iktidara getiren çağdaş cesaretin benzeri değil midir?
Bir yandan İngiliz emperyalizminin simgesi olan kraliyetin eski bir üyesi, Lady Di için ‘‘Halkın Prensesi’’ diyerek, emperyal duyguları yüceltecek cesarete sahip. Öte yandan, soylular sisteminin karşısındaki insanları savunan bir siyasetçi.
Ama öte yandan, İrlanda'da yıllardır süren bir savaşı bitirecek anlaşmaya imza atacak kadar cüretli bir lider.
Her ikisi de İngiltere.
TÜRKİYE GERÇEĞİ
Tıpkı Ecevit'in yaptığı gibi. Bir yandan samimi Müslümanların, masum inançlıların, siyasallaşmamış dindarların duygularını savunmak.
Öte yandan, laik cumhuriyetin temel değerlerinden bir santim dahi taviz vermemek.
Bir başka yandan da bu toplumun, tarihi ile barışmasını sağlayacak adımları atmak.
Söyleyin, bunların hepsi aynı Türkiye değil mi?
Paylaş