Paylaş
Yeminli solcu...
Ondan da yeminli Paralel...
Ve tabii Tansu...
Hayat arkadaşım, bir tanem...
Hepiniz bir adım geri, çünkü “RTE”yi öveceğim.
Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı...
***
Erdoğan giderek gözümde Mourinho olmaya başladı.
Chelsea’nin büyük teknik direktörü, 2012 yılında Audi dergisine verdiği mülakatta şunu söylemişti:
“Pragmatik açıdan baktığımda, kendimi büyük bir ‘coach’ olarak görüyorum.”
Doğru söylüyorum.
Eski Yunan’dan beri, çok sayıda siyasetçi başarılarını hep pragmatizmle açıkladı.
Eminim Erdoğan da, akşamları yalnız başına kalıp aynaya baktığında Mourinho’nun gördüğü suretini görüyordur.
Çünkü gerçek anlamda pragmatik bir lider oldu.
***
Şu bir haftada yaşadığımıza bir bakar mısınız...
Türkiye’de gazetecilerle konuşurken, “İncirlik insani operasyonlara açılıyor” haberlerine esti üfürdü.
“Bunları söyleyenler edepsizdir, yalancıdır” dedi.
Ona bakan takipçileri, o bir dediyse onlar üç, beş, on dedi.
Hükümet üyeleri geri kalır mı... Onlar yirmi dedi.
***
Ama üç gün sonra New York’ta ne görüyoruz.
Aynı Erdoğan, “IŞİD’e karşı hem askeri, hem insani her mücadelede varız...” dedi.
Bunu söylerken Türkiye’de hükümete danıştığına pek ihtimal vermiyorum, en azından bilgi vermiş midir, ondan da emin değilim.
Ama onu yönlendiren en güçlü yanı pragmatizmi...
Samimi olarak söylüyorum.
***
Demirel’in harika bir lafı vardır.
“Türkiye yönetilmez, idare edilir” diyordu.
Erdoğan aynı yolda...
Bir de başkalarının Demirel’in siyasi ve diplomatik kıvraklığını anlatmak için söylediği şu söz var:
“Arkasından yılan yürüse, yılanın beli kırılır...”
***
Cumhurbaşkanımız siyaseti çok iyi biliyordu.
Şimdi Demirel kanunlarını da çok iyi öğrenmeye başladı.
Bunları samimi bir duyguyla yazıyorum.
Onun bu özelliğine güveniyorum.
Bir gün mutlaka bizlerle de barışacak...
Akif Beki A330’a bir bindi artık hiç inmiyor
KOMŞUM Akif Beki, Cumhurbaşkanı’nın A330 uçağına bindiğinden beri devamlı uçuyor.
Sohbetine de doyum olmuyor.
Dün yine harika şeyler yazmış.
Gerçi adları yok ama Amerikalılar gelip ona “Suriye ve Irak konusunda siz haklı çıktınız, biz yanıldık, Esad devrilseydi IŞİD olmazdı” demişler.
Gerçi çoğul bir kelime olan “Amerikalılar”ın tırnak içindeki bu cümleyi nasıl bir ağızdan söylediğini anlamadım ama Yunan trajedilerindeki korolar gibi konuşmuş olabilirler diye yine de temkinli davranıyorum.
Akif’e güvenirim.
Ama aynı şehirde büyük bir yalancı var.
Akif’in bunları yazdığı sırada ABD Dışişleri Bakanı Kerry, yaptığı sohbette şöyle demiş:
“IŞİD’ın ortaya çıkmasında, Esad’ı devirmeye uğraşırken işe çürük elmaları karıştıranlar da rol oynadı.”
O çürük elmalardan birinin Türkiye dış politikası olduğu açık.
Kafam karıştı tabii...
Üç numaralı Amerikalı Türkiye’nin haksız çıktığını söylerken acaba hangi Amerikalılar Akif’e tam aksini söyledi...
İçime kurt düştü.
Acaba onlar sırf Başbakan’a veya Cumhurbaşkanı’na yaranalım diye, Amerikalı kılığına girmiş troller olabilir mi...
Şüphelerim beni daha da kötü bir yere götürüyor. Sakın bunları söyleyenler Akif’i zor durumda bırakmak isteyen Amerikalı kılığına girmiş bir “kripto Paralel bir eleman” olmasın...
Yine de bu iki ihtimalden birine inanmak istiyorum.
Yoksa geriye şu ihtimal kalıyor.
Akif, Yılmaz Özdil ve Bekir Coşkun’dan çok daha kabiliyetli bir üslup sihirbazı...
Baksanıza ağzına “bidon kafalı” veya “göbeğini kaşıyan adam” lafını almadan ne kadar zarif biçimde hepimize “bidon kafalı” veya “göbeğini kaşıyan adam” muamelesi yapıyor.
Bir Beyaz Türk’ün bayram haftasının gayriresmi açılışı
DÜN durup dururken iyi kalktım.
Bunda gece gördüğüm epey gecikmiş ergenlik rüyalarının etkisi var mıdır diye sormaya ve kafa yormaya ihtiyaç duymadım.
Neticede iyi kalkmak iyidir. Birden fark ettim ki, benim için bayram haftası bu akşam itibariyle resmen başlıyor.
Yani gelecek hafta öyle ciddi yazılar bekleyenlere söyleyeyim, benden hayır yok.
Tam aksine bu durup dururken gelen şu iyi halimi cuma gününde size de bulaştırmak istiyorum.
Güne kendi kendinize “Heyyooo bayram hafta sonu başlıyor” diye bağırarak başlıyoruz.
Bayram haftası için ön sevişmeli paket program
Durup dururken harika bir Cemal Süreya dörtlüğü okuyacaksınız.
“Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayrı şuradan şuraya geldi...”
Durup dururken Jose Alberto el Canario’dan, “Mi gran amor le di” şarkısını dinliyoruz.
Beatles’ın “And I Love Her” şarkısının harika bir uyarlaması.
Haber kanalı yok. “Troller yine ne yumurtlamış” diye merak etmek yok.
Gündüz, gece, gece yarısı, gece yarısından sonra, herhangi bir saatte, içinde “Yeni Türkiye adamları” olan tartışma programları yok.
Hele hele “Yeni Türkiye kadınları” varsa, hemen kaçıyorsunuz.
Tayyip Erdoğan’ın “belagat şehveti”, Başbakan’ın “hamaset şerbeti” asla yok.
Gece durup dururken sevişilecek. İçinizden gelmiyorsa bile sırf inadına sevişilecek ki birileri de durup dururken gıcık olsun.
“Türban ana rahmine indi mi” tartışması bayram sonuna ertelenecek.
Günün tek anlamlı entelektüel tartışması “U2’nun yeni CD’si iyi mi kötü mü, iTunes’a iade etmek gerekir mi gerekmez mi” münazarası olacak.
Dağınık yatağın ucunda veya içinde sabah kahvesi içilirken, pazar günü yazacağım harika “testis” yazısının yarınki teaser’ları merakla beklenecek.
Ve akşamüzeri tercihen bir kadeh Sauvignon Blanc’la bayram haftasının gayriresmi açılışı yapılacak.
Resmi açılışa gerek yok, çünkü bize her gün bayram...
Paylaş