Paylaş
Egeliyim...
Zeytin ağaçlarının, bardacık ağaçlarının altında, ağustosböceklerinin cıvıltısında büyüdüm.
Benim için deniz, özgürlük ve mutluluğun dekorudur.
O yüzden bir deniz kenarı fotoğrafı gördüm mü heyecanlanırım...
Ama bu yaz hiçbir Akdeniz fotoğrafı beni bu kadar mutlu etmedi...
Oysa ne görüyorsunuz bu fotoğrafta...
Sıradan görünümlü bir sahilde, kucağındaki çocukla kumsalla denizin kesiştiği yere basan, herhangi bir kadın...
O kadar basit değil...
Bu Filistinli bir kadın...
Ve bu fotoğraf, İsrail’in Akdeniz kıyısındaki Netanya şehrinin bir plajında çekildi.
*
Kim olduğunu bilmediğim bu kadın Filistinlilerin yaşadığı Batı Şeria’dan...
Yani Akdeniz’e kıyısı olmayan bir bölgeden...
Evi ile deniz arasında 50 kilometre var ama İsrail sınırlarından içeri girme hakkı olmadığı için denizi göremiyordu.
*
İşte bu bölgede son günlerde çok ilginç bir şey oluyor.
Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler iki halk arasındaki çok sıkı güvenlik engellerini aşarak deniz kenarına gidiyorlar.
Akdeniz’de denize giriyorlar.
*
İşin en tuhafı, o sınırlardan kuş uçurmayan İsrail sınır görevlileri geçişlerine ses çıkarmıyor.
Hatta İsrailli askerlerin sınır duvarlarında ve tellerde açılan deliklerden geçmesi için Filistinli ailelere yardım ettikleri bile söyleniyor.
*
Bu durum radikal İsraillileri çok kızdırıyor.
“Teröristlerin de bu insanlara karışıp eylem yapacaklarını” söylüyorlar.
Bu arada COVID-19 virüsünün daha bulaşıcı hale geleceğini söyleyenler de var.
*
Ama şu ana kadar etkili olamadılar.
İsrail’de gizli bir el, bu insanların Akdeniz sahillerine gitmelerine izin verdi.
Evet bu yaz Akdeniz sahillerinde gördüğüm en güzel fotoğraf bu...
Artık sulugözlü bir insanım.
Bir Akdenizli olarak bu karelere bakıp bakıp ağladım.
*
Biliyorum muhafazakâr mahallenin radikalleri bana çok kızacak...
İsrail’i güzel göstermeye çalışıyorsun falan diyecekler.
Hiç umurumda değil...
Bir avuç insanlık, avuç içi kadar mutluluk...
Bu kadarcığını bile özledim, bu Allah’ın lanetlediği Ortadoğu’da...
‘BİZİM DENİZİMİZ’İ, ‘BENİM DENİZİM’ YAPMAK İSTEYEN
Herkes soruyor:
Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan ve öteki müdahil ülkeler arasında savaş çıkar mı?
Önce, dolaylı bir cevap vereyim...
*
Eski Romalılar Akdeniz’e Latince “Mare Nostrum” derlerdi...
Yani “Bizim Denizimiz”...
20’nci yüzyılda ise Mussolini faşizmin yayılma ideolojisi olarak bu kavrama sarılmıştı.
Sonu hüsran oldu...
*
Akdeniz gerçekten bir Mare Nostrum’dur...
Ama sadece bizim diyenlerin değil, “Hepimizin denizi”...
Ve o denizi gerçekten hepimizin denizi haline getirebilirsek, bu medeniyetler denizini aynı zamanda bir barış denizine çevirebiliriz.
Son söz...
Geçmişte bu denizi kavga denizine çevirenler, “Bizim denizimiz”i, “Benim denizim” yapmak isteyenler tarihe hiç iyi geçmedi...
*
Peki bugün savaş çıkar mı...
Geçmişte böyle çok kritik anlar yaşadık...
Gençliğimiz Hora araştırma ve sondaj gemisinin Ege ve Akdeniz’deki seyirlerini izleyerek geçti.
Tecrübelerim bana diyor ki...
Savaş çıkmaz...
*
“Bizim Denizim”izin çok gizli bir ortak aklı vardır...
Bir de Türk ve Yunan halklarının duyguları çok yumuşadı...
O duyguyu savaşa çevirmek kolay değil artık...
HAYAT HER GÜN BİR TERCİHTİR VE DÜN
Mesela dün sabah... Önümde iki yol vardı...
Gazeteci olarak...
Bütün kanalların canlı yayınladığı Muharrem İnce’nin basın toplantısını izlemek...
Veya... Sadece ben olarak denize girmek...
Bir saniye bile düşünmedim...
Denize girdim...
DÜN BANA EN ÇOK SORULAN SORU
Dün ABD’de Demokrat Parti Başkan Yardımcısı adayı Kamala Harris portresi beklediğimden fazla ilgi çekti.
Özellikle Hintli anneden gelen Hindu yanı ve Jamaikalı babadan gelen Hıristiyan yanı tabii ki ilginçti.
Üstelik her iki inancın ibadethanelerine gitmesi de dikkat çekmişti.
*
Çok sayıda mesaj aldım...
Şu an hangi inanca sahip olduğunu soruyorlardı.
Yazıyı hazırlarken bu konuyu da araştırdım.
Çok ilginçtir, inancı üzerine öyle çok açık konuştuğu belgeler bulamadım.
Sadece bir fotoğraf dikkatimi çekti.
*
California Eyalet Savcısı seçildikten sonra İncil üzerine el basarak yemin ediyordu.
Hayatı boyunca hem Hindu hem Hıristiyan inancının gereklerini yerine getirmiş ama kendisini Baptist kilisesine bağlı bir Hıristiyan sayıyormuş.
Annesi iş seyahatindeyken ona ikinci anne gibi bakan Regine Shelton isimli bir komşuları da Kamala Harris ve kız kardeşinin onunla pazar günleri kiliseye geldiğini söylüyor.
VINTAGE DUYGULAR 1
BU ŞAHANE KLİBİ HİÇ GÖRMEMİŞTİM
TWITTER’ı bazen seviyorum...
Dün Refik Dayı isimli bir hesapta, TRT arşivinden şahane bir klip seyrettim.
Erol Büyükburç ve Ersan Erdura birlikte Elvis Presley’in “Teddy Bear” şarkısını söylüyorlar...
Hem de çok güzel...
Hayatımda aldığım ilk 78 devirlik plaktan biri Erol Büyükburç’un “Little Lucy” şarkısıydı...
Öteki de Paul Anka’nın “Diana”sı...
Bu klibi seyredince Erol Büyükburç’un o dönemde bu kadar sevilmesinin nedenini daha iyi anladım. Modern, Batılı ve yeni...
Müziğin jönü yani...
VINTAGE DUYGULAR 2
TEKRAR EDİYORUM TÜSİAD BU İNSANIN HEYKELİNİ DİKMELİ
Dün Pinterest’te dolaşırken Hulusi Kentmen’in bu fotoğrafına rastladım.
Öyle bakakaldım...
Nasıl da özlemişim bu insani bakışı... Filmlerindeki o tonton karakteri...
Kızının, fabrikasında çalışan fakir oğlana âşık olmasına itiraz etmeyen zengin ve kudretli fabrikatör tipini...
Zengin ve kudretli işadamlarının ille de kötü insanlar olmadığını anlatan bu harika karakteri...
*
TÜSİAD’çılara o yüzden defalarca seslendim.
İşte bu adamın bir portresini asın duvarlarınıza...
Bir heykelini dikin binalarınıza... Hayatını kitap yaptırın...
Çünkü bu ülkenin işinsanının, hep gözünde kara gözlükle istifçi, karaborsacı diye anlatıldığı...
Çocukların top oynadığı arsalara göz diken, fakirlerin gecekondularını elinden alıp oralara zengin siteleri diken acımasız kötü müteahhit tipini yıkan insandır o...
Ve renklidir hayatı...
*
1912 yılında, suyun ötesinde, Bulgaristan’da doğmuştur...
İzmit’te büyümüştür...
Subaydır, ama Türk ordusunun komutanları onun gizli gizli tiyatro oynamasına göz yummuştur...
*
Onu kaybedeli 27 yıl oldu... Hâlâ ne zaman bir fotoğrafını görsem onun...
İşte bu güzel şeyleri hatırlıyorum.
Paylaş