Paylaş
Fotoğraf bir noktadan çekildiği için ben de o noktadan bakıyorum ve bazı şeyleri göremiyorum.
Böyle bir yemekte genellikle muhatapların karşılıklı oturması gerekmez mi?
Ama bu fotoğrafta dikkatimi çeken bazı tuhaflıklar var.
BİR: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar oturuyor.
Masaya sivil kıyafetle oturmuş ama o üniformalı biri.
Onun karşısındaki kişiye bakıyorum, orada Amerikan Genelkurmay Başkanı yok.
Karşısında oturan kişi ABD Dışişleri Bakanı.
İKİ: Milli Savunma Bakanı Işık, masanın öteki ucunda.
Normal olarak onun karşısında da Amerikan Savunma Bakanı’nın oturmasını bekliyorsunuz ama hayır onun karşısındaki kişi ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster.
ÜÇ: Başkan Trump’ın sağında ABD Başkan Yardımcısı oturuyor.
Onun karşısında ise Türk Dışişleri Bakanı var.
DÖRT: ABD Başkan Yardımcısı’nın yanında Savunma Bakanı oturuyor.
Ama onun karşısındaki Türk bakan Savunma değil Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci...
BEŞ: Masanın en ilginç görüntüsü hiç kuşkusuz en kenarda.
Orada Türk Enerji Bakanı Berat Albayrak’la, ABD Başkanı’nın danışmanı Jared Kushner oturuyor.
Yani iki damat karşı karşıya oturtulmuş.
ALTI: MİT Müsteşarı Hakan Fidan masanın en ucunda oturuyor.
Fotoğrafta, karşısında oturan kişinin kim olduğunu göremiyorum.
YEDİ: Türk Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın karşısındaki koltuk boş.
O koltuk daha sonra yemek sırasında doldu mu bilmiyorum.
Ama Beyaz Saray’dan dağıtılan fotoğrafta o koltuk boş.
İlginç değil mi...
NAÇİZANE YORUM
TÜRK tarafı oturma düzenini, sanki Milli Güvenlik Kurulu’ndakine benzer bir protokolle belirlemiş. Ama tam da öyle değil.
Bu oturuş düzeni ne tam bir protokol, ne de fonksiyonel bir oturma düzeni.
Naçizane yorumum şu:
İki ülke arasında konuşulacak ne varsa, iki başkan arasındaki 23 dakikaya sığdırılmış. Yani yemeğe bir şey kalmamış, bırakılmamış.
AİLELER ARASI İLİŞKİ ÖNEM Mİ KAZANACAK
MASADA iki damadın karşı karşıya oturtulması hemen dikkati çekiyor.
Bu da insanın aklına şu soruyu sokuyor:
Acaba iki taraf da önümüzdeki günlerde aileler arasındaki diyaloğa daha fazla mı önem verecek?
O KOLTUK YEMEK SONUNA KADAR BOŞ KALDIYSA
BU ziyarette Türkiye’nin en önem verdiği ikinci konu Fetullah Gülen’di...
Yargıyı ilgilendiren böyle bir konuda, eğer sonradan doldurulmadıysa, Türk Adalet Bakanı’nın karşısındaki koltuğun boş kalması ne anlama geliyor?
Amerikan tarafı, “Bu mesele hâkim ve savcıların işidir. Bakanı ilgilendirmez” mi demek istiyor?
Amerikan tarafı, “Bizde adalet bakanı değil bağımsız yargı önemlidir” mi demek istiyor?
Yoksa, “Bu hukukun teknik yanını ilgilendiren bir mesele, alt düzeyde konuşulsun” mesajı mı veriliyor?
İyi de o zaman Türk Adalet Bakanı’nın masada işi ne?
NOT: Eğer o koltuk yemek sırasında dolmuşsa ve bu konuda bir açıklama gelirse yarınki yazımda bunu duyuracağım.
TRT GENEL MÜDÜRÜ İÇİN TECRÜBE ŞART MI
TRT’nin yeni genel müdür adayı İbrahim Eren genç bir insan.
Boğaziçi Üniversitesi mezunu.
Ama 2014 yılında önüne 12 yıl hizmet şartı çıkarılmıştı.
TRT Genel Müdürü olmak için niye böyle saçma sapan bir şart vardır ki...
Dijital dünyada yaşıyoruz ve artık “tecrübe” dediğimiz şey, artı değil eksi bir şey.
Hâlâ anlamadınız mı, tecrübesiz insanlar çağı başladı.
Ve bu çok iyi bir şey...
İSLAMİ OLİMPİYAT'TA 100 METREYİ KAZANAN KİM MERAK ETTİNİZ Mİ
ALLAH aşkına bugüne kadar hiç duydunuz, duyduysanız bile “100 metre yarışını kim kazandı” diye merak ettiniz mi?
Arkadaşlar, Bakü’de “İslami Dayanışma Oyunları” yapılıyor.
İslami Olimpiyat yani... Hem de dördüncüsü...
Dün fotoğrafta saydım. Türkiye’nin önde gelen bütün gazete ve televizyonlarının 16 yöneticisi orada.
Peki dün ne haber vardı oradan?
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın “UEFA’nın” 2024’te Avrupa şampiyonası için “insan hakları kriterleri getireceği” haberi...
Neden...
Çünkü İslami Dayanışma Oyunları kimsenin umurunda değil...
Ve bilesiniz ki olmayacak da.
Neden mi...
Çünkü, sporun İslam’ı, Hıristiyan’ı, ateisti olmaz da ondan...
Siz hiç “Budist Dayanışma Oyunları” veya “Hıristiyan Dayanışma Oyunları” diye bir şey duydunuz mu...
GANYOTÇU HERHALDE O KEKTEN YEMİŞ
BİRİNCİ “Kolpaçino” filminde en sevdiğim karakterlerden biri Ebubekir Öztürk’ün oynadığı “Ganyotçu”ydu.
Yanlışlıkla dolaptaki esrarlı keki yiyen arkadaşı filmin sonuna kadar bir otomobilin içinde başka bir âlemde geziniyordu.
Baktım “İzmir’in Dağları” şarkısı ile ilgili o abuk sabuk sözler yine bir arabanın içinde söylenmiş. Diyorum ki acaba bu arkadaş, filmde yenen kekin etkisinde mi...
Ne diyeyim, belli ki referandumda belli bir yerlere mesaj verip yaranacağını ve bu yolla yeni roller kapacağını hesaplamış... Bak aslanım, hem sana diyorum, hem de senin gibi Atatürk’e hakaret edip bonus puanı toplama hesabı yapanlara sesleniyorum.
Geçti o günler... Artık duman altı bindiğiniz o arabaları Niğde’ye sürme zamanı geldi.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş