Ertuğrul Özkök: Bu halk bu Derviş'i yedirtmez






Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

DEVLET Bakanı Kemal Derviş'in Almanya'da söylediği şu sözü iyi yorumlamak gerekiyor. ‘‘Hayatımın bundan sonraki 20-30 yılını Türkiye'de geçireceğim.’’

Gelin bu cümleyi biraz daha manalı hale getirelim.

Derviş, kendisini siyasetten uzaklaştırma planı yapanlara şu cevabı veriyor:

SİDE SENDROMU

‘‘Ölünceye kadar Türkiye'deyim.’’

Onun ‘‘şimdilik’’ söylemediği cümleyi de biz tamamlayalım:

‘‘Hesabınızı buna göre yapın.’’

Aslında ‘‘hesabını buna göre yapması gerekenlerin’’ fazla hareket imkánları da yok.

Çünkü Türkiye'de siyaset ‘‘yeniden belirleniyor’’.

Mevcut siyasi yapı, ‘‘Derviş'i yemeye’’ uğraştıkça, kamuoyunda tam aksi etki yaratacaktır.

Gelin en kötü ihtimal noktasına bir çizgi çekip, bunun ötesine yönelik bir senaryo yapalım.

Mevcut siyasi yapı Kemal Derviş'i bezdirip kaçırırsa ne olur?

Veya Kemal Derviş, kendisi ince bir siyasi zamanlama ile ‘‘Ben gidiyorum arkadaş’’ dediği anda nasıl bir gelişme başlar?

Benim cevabım hazır:

Türkiye yeni bir ‘‘Side sendromu’’ yaşar.

Özal 1980'li yılların başında ‘‘teknik bir görev’’ yaparken, engellenmesine isyan edip çekilmiş, Side'deki evine yerleşmişti.

O günün gazetelerine bir göz atın.

Ankara'da Başbakanlığın önü bomboşken, Side'de onun evinin önünde 15-20 gazeteci bekliyordu.

YAVUZ'UN GÜREŞİ

Bunlardan biri de rahmetli Yavuz Gökmen'di.

Orada çok ilginç olaylar yaşamıştı.

Bir gün rahmetli Adnan Kahveci ile güreşirken, Özal'ın evinin kapısını kırmışlar, ikisi de Semra Hanım'dan iyi bir zılgıt yemişlerdi.

Side dönüşü ne oldu, bizim yaşımızdakiler çok iyi bilir.

Özal Ankara'ya dönüp ANAP'ı kurdu ve yüzde 46 oyla Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ‘‘muktedir’’ hükümetini kurdu.

Bugün ne olur?

Bana göre farklı olmaz.

Üstelik artık ilginç bir siyasi davranış biçimi ile karşı karşıyayız.

Halk siyasetle ve siyasetçiyle ‘‘inatlaşıyor’’.

Bunu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olayında çok iyi gördük.

Siyasetçi Cumhurbaşkanı ile tartıştığı anda, haklı konumda bile olsa halk Cumhurbaşkanı'nın yanında yer alıyor.

Ona vurulmak istenen her darbeden sonra Cumhurbaşkanı'nın itibarı biraz daha yükseliyor.

Kimse Kemal Derviş olayında durumun farklı olacağını sanmasın.

Kemal Derviş'in Ankara'dan ayrılması durumunda, yeni bir Side sendromu başlayacaktır.

İKİ GÜNDE LİDER

Türkiye'de siyasi yapı çok ilginç bir noktaya geldi.

Halk ''Mesih'' bekler gibi kurtarıcı bekliyor.

Kamuoyu araştırmaları, tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar yüksek oranda ‘‘Oy vermeyeceğim’’ diyen seçmen bulunduğunu ortaya koyuyor.

Bu ortam içinde ortaya çıkan bir insan üç gün içinde güçlü bir ‘‘lider adayı’’ haline dönüşüyor.

Artık bütün hesapların, ‘‘Side sendromu’’ göz önünde bulundurularak yapılması gerekiyor.

O nedenle de ‘‘Kemal Derviş'i kaçırmak’’ için yapılan her manevra, çevrilen her dolap, bumerang gibi yapanın üzerine dönecektir.

Halk keşfettiği lider adayını siyasetçiye yedirmeyecektir.

BİZ BU MANŞETİ ATMAMIŞTIK

DEMEK ki medya düşmanlığı sınır tanımıyor.

Kalite farkı tanımıyor.

Alman Dışişleri Bakanı Fischer'in gazeteciler için söylediği söz bana geçtiğimiz günlerde bir Türk siyasetçisinin söylediği sözleri hatırlattı.

Fischer gazeteciler için, ‘‘Beş marklık fahişeler’’ demiş.

ANAP'lı Agah Oktay Güner de, bakanın yolsuzluğunu yazan bir meslektaşımız için ‘‘O... çocuğu’’ tabirini kullanmıştı.

Tek fark, biri kadından gidiyor, öteki erkekten.

Biz o söze duyduğumuz tepkiyi içimizde saklamıştık.

Ama elalemin gazetesi bizim kadar ‘‘terbiyeli’’ veya ‘‘hoşgörülü’’ değil.

Hemen yapıştırmış manşete:

‘‘Fahişe senin karındır.’’

Üstelik iftira falan da değil.

Bakan'ın birlikte yaşadığı kadın bir gazeteci.

Türkiye'de hiçbir gazete çıkıp, kimseye, ‘‘O... çocuğu senin şuyundur, buyundur’’ diye manşet atmadı, cevap bile vermedi.

Acaba neden?

Türk basınının terbiyesinden mi, yoksa bunu söyleyen siyasetçinin buna ‘‘değmemesinden’’ mi?

Yazarın Tüm Yazıları