Paylaş
Bu şehri hiç böyle görmedim.
Yıllardır İngiltere’ye gelirim...
İngilizleri hiç böyle görmedim.
*
Cumartesi akşamı İngiltere-İsveç maçını pub’ları dolaşarak izledim...
Size şu sahneyi anlatayım.
Maç Londra saati ile 15.00’te başladı. Öğle yemeğinden biraz geç çıktığım için metro ile kaldığım mahalleye gidiyordum.
Metroda uzun bir yürüyen merdivende aşağı inerken birden büyük bir gürültü koptu.
İngiltere ilk golünü atmıştı ve bunu o an cep telefonundan öğrenenler birden sevinç gösterilerine başladılar.
*
Dün rakamlar açıklandı.
32 milyon İngiliz maçı televizyondan izlemiş.
Yani neredeyse her iki İngiliz’den biri ekran başındaymış.
*
Dün en ciddi gazetelerinin bile birinci sayfalarının tamamı İngiltere’nin yarı finale kalmasına ayrılmıştı.
Sunday Times gazetesi 1, 2, 3, 4, 5’inci sayfalarını, 27’nci sayfasını ve arka kapağını maça ayırmışı.
Gazetenin orta bölümünü çıkarınca, ikinci sayfa ve arka iç kapağının birleştirilerek iki tam sayfa, İngiltere’nin ikinci golünü attığı anı gösteren bir fotoğrafa ayrılmıştı.
Ayrıca 20 sayfalık spor ekinin 14 sayfası Dünya Kupası’na ayrılmıştı.
*
Bütün İngiliz gazetelerinin ana teması şu:
“Futbol evine dönüyor...”
Times’ın yazarı Rod Liddle’ın yazısının başlığı şuydu:
“Hayaletleri gömdük ve milli takımımızı sevmeyi yeniden öğrendik...”
*
İngiltere 1990’dan beri Dünya Kupası’nda yarı finale yükselememişti...
Ben, dünya kupalarının, milli maçların artık ölmekte olan bir duygu haline geldiğini düşünmeye başlamıştım.
Ne kadar yanılmışım...
*
Dünya Kupası maçlarının canlı yayınlarının Türkiye’de bile acayip reytingler yapmaya başladığını görünce bakışım değişti...
Bütün dünyada yükselen popülizm galiba milletleri yeni bir rekabet yüzyılına sokuyor...
YOKSA HERKES ‘MİLLİ VE YERLİ’YE Mİ DÖNÜYOR
GALİBA herkes “yerli ve milli”ye dönüyor...
Milletlerin bu yeni “haletiruhiyesi” iyi bir şey midir yoksa kötü mü karar veremedim. Ama içimden bir ses bana çok iyi şeyler söylemiyor...
Ve yine o ses bana diyor ki...
Küreselleşmenin çökmesi ve milletlerin içbükey aynalar haline dönüşmesinin en çok zararını görecek ülkelerden biri biz olabiliriz.
SAHNEDE BİR TEK JİMİ HENDRİX YOKTU
PAZAR günü Hyde Park’ta tam bir blues ve gitar günüydü. Öğle saatlerinden itibaren Eric Clapton, Santana, Steve Winwood sahnedeydi... 1960’lı yılların başından itibaren İzmirli bir lise öğrencisi olarak dinlemeye başladığım insanlar bunlar... Sonra yeni neslin en büyük gitaristlerinden Gary Clark Jr. çıktı... Anlayacağınız sahnede bir tek Jimi Hendrix eksikti... Gitara ve blues’a doyduk...
SEYRETTİĞİMİZ ŞEY 1936 BERLİN OLİMPİYATLARI MI
BÜTÜN dünyada en ilgiyle izlediğim spor yazarı olan Simon Kuper’in Financial Times gazetesinin cumartesi ekindeki yazısının başlığı buydu.
Rusya’da bir şehirdeki maçtan ötekine giderken uçakta yanına bir Rus polis memuru oturmuş.
Taşradan Dünya Kupası için görevli olarak Moskova’ya gönderiliyormuş.
Kendi kendine şu soruyu sormuş:
“Bu Dünya Kupası Putin propagandasının baş eseri mi?”
Ama sorduğu asıl irkiltici soru şu:
“Acaba ben bu yıl burada yeni bir 1936 Berlin Olimpiyatları’nı mı izliyorum...”
Hitler 1936 olimpiyatlarında en solcu gazetecileri bile etkilemişti...
Ve bu, insanlığın başına gelebilecek en insanlık dışı savaştan sadece 3 yıl önceydi.
EN GÜZEL CLAPTON KONSERİ, SANTANA HÂLÂ BÜYÜK
PAZAR günü konserlerinden iki izlenim. m Santana’yı sahnede ilk defa izledim. Gerçekten olağanüstü bir sahne performansı var. Bu adam insanları eğlendirmeyi biliyor.
- Eric Clapton’ı sahnede üçüncü dinleyişim. Bugüne kadarki en iyi konseriydi diyebilirim. Leila ve Tears in Heavens’ı o kadar temiz ve duygulu çaldı ki...
Orkestrasının bütün elemanları harikaydı...
Buraya kadar gelmeye fazlasıyla değdi yani.
UCUZ YERDEN KONSER İZLEMEK DAHA MI İYİ
CUMARTESİ günkü The Cure konseri, biletleri en hızlı tükenen konserdi.
Golden Circle denilen öndeki bölümden bilet bulamadık ve arkalara kaldık.
Ama arkadaki hava çok daha iyiymiş.
Konserde LGBT yürüyüşüne katılanların çoğunlukta olduğu bir bölgedeydik. Yani gökkuşağı renkleri arasında izledik konseri. Ayrıca bu bölgede yaş grubu daha gençti...
Tabii ot tüketimi de yüksekti ve fazlasıyla duman altı olduk.
Konsere gelince...
Başta söyledikleri “Pictures Of You” iyiydi. Ama en merakla beklediğim “Friday I’m in Love” benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Sahne performansı fenaydı yani... Ama The Cure her zaman The Cure...
Allah ömür verirse daha yıllarca gider izlerim.
Paylaş