Paylaş
En sevdiklerimden biri bu.
Çünkü bana olağanüstü şeyler anlatan bir “günahsız çocuklar bahçesini” hatırlatıyor.
* * *
Bu illüstrasyonu çok seviyorum.
Çünkü çocukların hepsi gülüyor...
Ölüme meydan okuyan bir halleri var.
Her taraflarından delikanlılık akıyor...
İnadına gülüyorlar...
* * *
Bu illüstrasyonu çok seviyorum.
Çünkü bu karede ölüm yok...
Tam aksine hayata davet var...
Bildiğimiz, bugüne kadar yaşadığımız hayat tarzımıza davet ediyor bizi.
Bu resmi çok seviyorum.
Çünkü, ne üzerlerine zorla giydirilmiş bir elbise, ne yüzlerine zorla oturtulmuş bir ifade var...
“Biz işte buyuz arkadaş” diyen delikanlı bir illüstrasyon...
* * *
Bu resmi çok seviyorum.
Çünkü, çocuklara tek tek bakıyorum.
Ne yumruk var.
Ne zafer işareti...
Ne bozkurt işareti var.
Ne Rabia selamı...
Sadece gülümseme var.
* * *
Bu resmi çok seviyorum.
Çünkü altında çizenin imzası yok...
İçimizdeki özgür ve insani olan her şeyin en olağanüstü imecesi bu resim...
* * *
İmzası yok, ama bir çizeni var...
Güzel Sanatlar mezunu
33 yaşında bir sanatçı çizdi...
Adı Faruk Tarınç.
Adı konulmamış, kendiliğinden toplanmış bir kalabalığın fahri sanatçısı o...
Gezi’nin sanatçısı...
* * *
Bu resmi çok seviyorum.
Çünkü onlar gülüyor...
Bu demektir ki, bizler de güleceğiz...
Çünkü başka yolu yok arkadaş.
Bunu biz biliyoruz, muktedir de öğrenecek.
Bir gün o da kabul edecek.
Biz de bu ülkenin asıl sahiplerindeniz. Kaçırtamayacak, sindiremeyecek...
* * *
Bugün bu çocukların yüzlerine iyi bakın. Gülüyorlar...
Bu fotoğrafta ölüm yok.
Tam aksine hayat var...
Hepimizin özlediği, hepimizin uğruna çok şey vereceğimiz haysiyetli, özgür, neşeli, delikanlı bir hayat var bu resimde...
Bir gün mutlaka yaşayacağımız harika bir hayat...
Asın bu resmi gönlünüzün bir duvarına...
Ve her gün bakın...
O akşam gazetenin bahçesine indiğimde kimseyi görememiştim
TAM bir yıl önce bugündü...
Hürriyet’teki odamda yeni kitabım için çok çalışmıştım.
Akşam saat 19 sıralarında bir kadeh içmek için gazetenin bahçesindeki bara indim.
Her akşam cıvıl cıvıl olan bahçe bomboştu...
“Çocuklar nerede” diye sordum.
“Hepsi Gezi Parkı’na gidiyor” dediler.
Öğrendim ki, Hürriyet’in çocukları, kendi içlerinden, gönüllerinden gelen sese uyup oraya gidiyormuş.
Aynı saatlerde İstanbul’un dört bir yanından genç insanlar Gezi’ye akıyordu.
Yukarı çıktım ve Hürriyet web sitesine, benim de yüreğimden gelen bir “Yarını bekleyemedim” yazısı yazdım.
Bazı duygular, yarını değil, yarım saat sonrasını bile bekleyemez.
Benimki de öyleydi.
Yazı şöyle başlıyordu:
“Gezi düne kadar sadece bir parkın adıydı...”
Tam bir yıl geçti...
Gezi, artık, bütün
dünyanın gözünde, “Otoriter rejimlere karşı genç ve modern bir haysiyet isyanının Hyde Park’ı...”
7 beden, 77 il 7748 yaralı, 150 bin gaz fişeği, 7 intihar
BİRİNCİ yıl sonunda Gezi bilançosu:
31 Mayıs 2013 gecesi başlayıp 15 Haziran’a kadar süren olaylar ve sonrasında 7 genç hayatını kaybetti.
-Olaylar sırasında 2 güvenlik görevlisi öldü.
-7 güvenlik görevlisi intihar etti. Ancak İçişleri Bakanlığı bunun olaylar yüzünden yaşanan stresten kaynaklanmadığını iddia etti.
-77 ile yayılan olaylar sırasında polis 150 bin gaz fişeği kullandı.
-Direnişçilerin üzerine 3 bin ton basınçlı su fışkırtıldı.
-Bunun sonucunda 7 bin 478 kişi yaralandı. 91 genç kafa travması geçirdi.
-10 genç gözünü, bir genç de dalağını kaybetti.
Gezi’nin insan bilançosu buydu.
Siyasi bilançosu ise çok daha büyük oldu.
Daha önce hiç siyasete bulaşmamış gençler, Başbakan Erdoğan’ın giderek İslami çizgileri kalınlaşan otoriter ve baskıcı rejimine karşı ilk defa sesini yükseltti.
Türk siyaseti artık Gezi öncesi ve Gezi sonrası diye ayrılıyor.
Medyada alçaklaşmak bir irtifa meselesi değildir
BAZI medyada, bir şeylerin tepetaklak gittiğini...
Korkunun dağları beklediğini...
Mezarlıkların kenarından gelen ıslık seslerinden anlarım.
Bir de pespayeliğin tavan yapmasından...
Yalan ve iftiranın sınır tanımamasından...
Alçaklaşmanın bir irtifa meselesi olmaktan çıkıp diplerde sürünmenin, çamura bulaşmanın ara rejim sözlüğündeki karşılığı haline gelmesinden anlarım...
Hepsi değil...
Ama hükümeti destekleyen bazı parti mevkutelerinin haline bakınca inanın midem bulanıyor...
İçimden haykırmak geliyor..
Yahu sizde zekâ denen şeyin zerresi bile yok mu...
Allah insanlara espri duygusu dağıtırken, siz neredeydiniz...
İktidar nimetleri sizi bu kadar mı zihni tembelliğe soktu...
Yani şimdi koskoca AKP’yi, geride kalan 12 yılı bu pespaye gazeteler, bu seviyesiz, zevksiz ve zekâdan zerre kadar nasibini alamamış bu gazetecilik mi temsil ediyor...
Vah vah... İleri demokrasi derken, geri vitese takmışlar...
Kaporta darmadağın...
Farlar, ampuller tuz buz...
Bu medya pert olmuş ya...
İnşallah kaskosu vardır...
Yoksa bütün bu geri zekâlılığın faturası AKP’nin sırtına kalacak...
Paylaş