Paylaş
Bir gün önce Ankara’da bomba patlamış. 35 insanımız hayatını kaybetmiş.
Ve 24 saat sonra onlar çok önem verdikleri bir faaliyete hazırlanıyorlar.
* * *
Mercedes-Benz Fashion Week açılacak.
Bu, Türkiye’yi New York, Paris, Milano gibi moda merkezlerinden birini yapacak olan bir nevi fuar.
* * *
Aynı fuar geçen yıl yapılacaktı.
Bir gün önce yine Ankara’da bomba patlayınca ertelenmişti. Düzenleyiciler bu defa her şeye rağmen devam kararı alıyor.
Amaç, bütün dünyaya “Türkiye’de hayat devam ediyor” dedirtmek.
Ben de sırf bu doğru kararı desteklemek için oraya gidiyorum.
* * *
Salı akşamı saat 20.00’de Bora Aksu defilesi var.
Genç Türk tasarımcının defilesini alkışlayarak seyrediyoruz.
Biraz sonra Dice Kayek’in yönetmen Marie Schuller’in 2016 ilkbahar-yaz kreasyonları filmini seyrediyoruz.
Dünyadan 300 büyük alıcı ve gazeteci davet edilmiş.
Ve oradan Papermoon’da verilen akşam yemeğine geçiyoruz.
Gelenler bizimle dayanışma içinde...
Çevresinde herkes gitmeyin derken onlar gelmişler.
Ancak tam yemeğin ortasında, masamızda bir başka bomba patlıyor.
Yemek masasında patlayan ikinci bomba
2-YEMEKTE yanımda ünlü bir Fransız gazeteci oturuyor.
Gazetesinin kültür ve sanat ekinin editörü...
Ankara’daki bomba olayına rağmen İstanbul’a gelmiş.
* * *
Meslektaşım çok saygılı. Ağzını açıp Türk iç siyaseti ile ilgili tek kelime söylemiyor.
Ben de açmıyorum.
* * *
Ancak tam yemeğin ortasında cep telefonuma bir mesaj düşüyor.
“Üç akademisyen tutuklanmış...”
Bombadan yıkılmış yüreğimiz bir anda yine yıkılıyor.
* * *
Fransız meslektaşım, anlamaz gözlerle soruyor:
“Yani sırf bir bildiriye imza attıkları için mi” diyor.
Utana sıkıla “Evet” diyorum. Utancımdan sadece susuyorum.
Ama masada ona hiç açmadığım bir duygumu burada sizlere açacağım.
* * *
Sayın hâkimler, sayın savcılar...
Bir gün önce ülkenin Cumhurbaşkanı “terör kavramının genişletilmesi gerektiğini” söylüyor.
Entelektüellerin, yazarların da terör kapsamına girmeleri gerektiğini söylüyor.
Ve ertesi gün bu tutuklama kararı çıkıyor.
* * *
Ben bir şey demiyorum.
Siz söyleyin. Bütün dünya, demokrasiye biraz inanmış insanlar bu kararı nasıl değerlendirirler?
Siz olsanız nasıl değerlendirirsiniz...
* * *
Bomba falan dinlemeyip bizimle dayanışmasını gösteren bir insana biz işte bunu savunamayız...
Savunmayız...
Kader alnımızda mı yazılı yoksa işaretparmağımızda mı
İŞARETPARMAĞINIZI kendinize doğru çevirip bakın.
Orada ne görüyorsunuz?
Bir parmağınızın ucu...
Tabii ki bir de göremediğiniz parmak izini yaratan çok ince çizgiler...
* * *
Önceki sabah Vodafone’un düzenlediği ‘dijital gelecek’ konulu kongrede Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı çok ilginç bir bilgi verdi.
Hürriyet’e her gün işaretparmaklarından 250 milyon davranış işareti geliyormuş.
* * *
Herhangi bir yazıyı okurken, bir fotoğrafa bakarken, işaretparmağınızın ucunu cep telefonu ve iPad’in üzerinde dolaştırıyorsunuz.
Parmağın her hareketi, bir davranış biçimi oluşturuyormuş.
Okuyucular her gün Hürriyet web sitesini okurken böyle 250 milyon işaret bırakıyormuş.
* * *
Hürriyet’in hazırladığı bu matriks reklamverene de çok ilginç bilgiler veriyor.
Mesela, hamile bir kadın önce çocuk bakıcıları ile ilgili bilgilere bakıyor.
Ama ondan sonra hemen emlak sayfalarına gidiyormuş.
* * *
Peki çocuk doğunca...
Önce online banka hesaplarına bakıyor.
Sonra ise Hepsiburada gibi e-alışveriş platformlarına.
Çok ilginç bir sunumdu.
Hürriyet’in dijital dünyadaki performansını da çok iyi gösteriyordu.
Like şehveti
YAZARLARIMIZI bir “like” (beğenme işareti) histerisi sardı.
“Beğendiğini patrona, eleştirini bana yap” sloganının manası kalmamış.
Medya marketinin yeni sloganı “Hep bana, like bana” olmuş.
Gözleri hep yazısına gelecek olan “like” işaretinde.
Okur da farkında...
“Like” eden arkadaş da farkında...
Ve bundan dolayıdır ki ne kadar çok “like”, o kadar çok okur...
Ve sonuç...
Çok okunan yazarın konusunu da üslubunu da “like edenler” belirliyor...
Yani sosyal medya seviyesi köşelere taşınıyor...
“Belagat şehvetinden” çok çektik. Şimdi de “like şehveti” orgazmını yaşıyoruz.
YAKUP MURAT
Bu adam için yine de Atina’ya gideceğim
DÜN yeni keşfettiğim Yunan şarkıcı Pantelis Pantelidis’i dinlemek için için Atina’ya gideceğimi yazmıştım.
Bir arkadaşım aradı ve onun iki hafta kadar önce trafik kazasında öldüğünü söyledi.
Atina’nın güneyindeki Vouliagmenis Caddesi’nde bariyere çarpmış ve hayatını kaybetmiş. Henüz 32 yaşındaymış... Artık onu göremeyeceğim.
Ama sırf şarkılarını doğup büyüdüğü Atina’da dinlemek için yine de gideceğim.
Spotify’da girip bakın... Harika şarkıları var...
Paylaş