Bizim oraların batı yakası

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Doğuş'un televizyonda ne zaman görsem, gözümün önüne bayram veya yılbaşı tebrik kartları gelir.

Özellikle de gözünden bir damla yaşın süzüldüğü o görüntüsü.

Siz de hatırlayacaksınız, Türkiye'nin artık kitsch klasikleri arasına girmiş olan o ağlayan çocuk kartpostalı vardır.

İşte gözümün önüne hep o kartpostal gelir.

* * *

Ben Doğuş'un gözlerine sürme çektiğini zannediyordum.

Bir televizyon programında, ‘‘Hayır, doğuştan gözlerimde sürme var’’ demiş.

Ve iddiasına göre bu, Mısır tanrılarında bulunan bir özellikmiş.

İşin magazin tarafı bu. Gelelim sosyolojik tarafına.

Artık hayatımızda bir Doğuş fenomeni var.

Issız yollarda, terk edilmiş mekânlarda, tenha dağlarda kaybedilmiş sevgilileri, ölmüş arkadaşları, ıstırapları haykıran şarkıcı.

Sessiz sedasız yüz binleri bulan kaset satışlarının arkasında acaba ne vardır?

Hangi duygu, hangi müzikal keyif ve haz?

Bunu tarif etmek çok zor.

Ama itiraf edeyim, ne zaman bir klibini görsem, televizyona kilitlenip kalıyorum.

Sonuna kadar seyrediyorum, sonuna kadar dinliyorum.

Beni bağlıyor, esir alıyor.

Uzun zamandır onun hakkında dilimin ucuna gelen bir şeyi yazıp yazmamayı düşünüyorum.

Yazacaklarım, biraz, hatta fazla uçuk olur endişesiyle, durmadan da erteliyorum.

Düşünüp tartıyorum, ama içimdeki şeytan da durmadan ‘‘Hadi yaz, yaz’’ diye beni dürtüyor.

* * *

Sonunda bir kasedini alıp sözlerini şöyle ince ince ayrıntısına kadar dinleyeyim dedim.

Nedir bu sürmeli gözlü çocuğun sırrı? Nedir bu, müzikal krizde bile yüz binlerce sattıran o esrarengiz çizgi?

Bu sosyolojik Indiana Jones'luk beni önce 1970'lere götürdü.

Orhan Gencebay'ın isyan ve varoş yıllarına döndüm.

Galiba Doğuş'ta da biraz o var.

Ama sadece o mu?

* * *

Doğuş sadece içimizdeki varoş duyarlılığına, o hepimizin ruhuna işlemiş kenar mahalle, kasaba arabeskine mi hitap ediyor?

Biraz daha derinlere gidelim.

Acaba o şiirde, bütün 1970'li yıllarıma hükmeden İkinci Yeni şiirinin varoş versiyonları da yok mu?

Galiba var.

Ne bileyim, bir Cemal Süreya mesela.

Bir Ece Ayhan, hatta Edip Cansever...

Genizden gelen o sesleri şimdiden işitiyorum.

‘‘Yok artık...’’ diyen o sesleri.

‘‘Ne alakası var Doğuş'la Ece Ayhan'ın, Cemal Süreya'nın...’’

Bence var.

Alın şu sözleri:

‘‘Bunun adına yürek derler

Öyle bir anda silemezler

Biz burada neciyiz, neyiz

Seversek bir defa severiz...’’

Biri, içimizdeki varoşu uyandıran, tahrik eden, günaha davet eden kavramlar korosu...

Öteki, içimizdeki entelektüeli durmadan rahatsız eden, tırmalayan bir sözcükler balesi...

Ve her ikisinin de en ortak yanı...

Bize, sadece bize ait olan bir arabesk.

Kelimeye bakıp sakın kötü bir şey söylediğimi sanmayın.

Bu kelime bizim ortak paydamız, kolektif şuurumuz, duygu paralelliğimiz.

Sonunda hepimiz o aynı mahalleden çıkıp gelmişiz.

Batı yakasının buralardaki adı varoştur.

Ve o varoş, o arabesk hepimizin ruhuna şöyle veya böyle işlemiştir.

* * *

Bizim ‘‘Batı yakamızın’’ çocukları da kendilerini işte şöyle tarif ederler:

‘‘Uçuramadı çocukluğunda

Kendi uçtu demesinler

Ben, ben, ben deliyim

Uçuk kaçık erken biriyim...’’



Yazarın Tüm Yazıları