BUGÜN, basındaki bir "omerta kuralını" bozup, kritik bir konuya gireceğim.
Geçtiğimiz günlerde İspanya’da bir olay yaşandı.
İspanyol ordusunun üst düzey bir komutanı, Katalonya’nın daha fazla özerklik istemesini eleştiren bir konuşma yaptı.
Konuşmasında üstü örtülü biçimde, ordunun böyle bir gelişmeye sessiz kalamayacağını söyledi.
Gerisini herhalde takip ettiniz.
Komutan önce görevden alındı.
Sonra tutuklandı.
* * *
Şimdilik bizim basında kimse yüksek sesle konuşmuyor, ama eminim bazı çevrelerde şu soru kesinlikle soruluyor:
"Acaba Avrupa Birliği ile müzakereler geliştikçe, Türk ordusunun fikirlerini yüksek sesle söyleyen komutanlarının başına da aynı şey mi gelecek?"
Ben bir adım ötesini de soracağım.
"Acaba gelmeli mi?"
Yani ülkenin kritik bir konusu üzerinde fikir açıklayan Türk komutan da görevinden alınmalı, tutuklanmalı mı?
* * *
Klasik liberal görüşlü çevreye göre, "Evet kesinlikle aynı şey yapılmalı."
Söz hakkı kesinlikle ve sadece "seçilmiş sivillerde" olmalı.
Askerler, kendilerine ne emir verilirse onu "hiç itirazsız yerine getirmelidir."
Benim bu konulardaki görüşüm ise çok açık.
Açıkça söylemekten de hiç çekinmiyorum.
Hayır, ben kesinlikle böyle düşünmüyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu devletin "en ciddi" devlet müessesesidir.
Türkiye, dünyanın çok kritik bir bölgesinde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.
Ve sivil seçilmişlerin en azından bir bölümünün hálá "Rüştünü ispat", "makuliyetini kanıtlama" gibi sorunu vardır.
Ayrıca bütün tarihi boyunca ülkesine büyük bir sadakat ve fedakárlıkla hizmet etmiş bir müesseseye, "Sen sesini kes, sadece emirleri dinle" demenin de menfaatimize olmadığını düşünenlerdenim.
Geçen pazartesi günü Marakeş’te, Dünya Editörler Forumu’nun Yönetim Kurulu toplantısında, dünyanın önde gelen bazı gazetelerinin genel yayın yönetmenleriyle birlikte oldum.
Orada İspanyol El Pais’in editörü de vardı.
Kendisine El Pais’in, Katalonya’nın neredeyse bağımsızlığa varacak geniş yetkiler istemesi ile ilgili politikasının ne olduğunu sordum.
"Biz bu konuda iki tarafı da dikkate alan ılımlı bir politika izliyoruz" dedi.
Ama Madrid’in neredeyse bütün öteki gazeteleri Katalonya’nın bu isteklerine karşı tam bir savaş açmışlar.
Yani tutuklanan generalin görüşüne yakın bir çizgiyi savunuyorlarmış.
* * *
Haberlerde siz de okumuşsunuzdur.
Real Madrid maçı sırasında seyirciler de İspanyol bayraklarını sallayarak Katalonya aleyhtarı sloganlar atmışlar.
Olay tribünlere de sıçramış.
Demek ki general İspanya’da halkın ortak duygularını dile getirmiş.
* * *
Toplantıya katılan Danimarkalı bir gazeteci bana şu ilginç yorumu yaptı:
"Biz kendi aramızda şu soruyu sormaya başladık. Acaba Avrupa Birliği olarak, Türk ordusunun çok geri plana çekilmesi konusunda bu kadar baskı uygulamakla doğruyu mu yapıyoruz? Çünkü Türkiye’de gerçekçi düşünen birçok insan, Türk ordusunun moderleştirici özelliğini ve rejimin laik karakterinin korunması konusundaki hassasiyetini dile getiriyor."
Bu soru Brüksel’de de soruluyor.
Ama orada da "siyasi omerta" kuralı işliyor.
Çünkü bunu telaffuz ettiğiniz an, statükocu olarak damgalanmanız kesin.
Brüksel’de yaşayan hiçbir entelektüel bürokrat da bu damgayı yemek istemez.
Çünkü işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Ama bizim böyle bir sorunumuz yok.
Dolayısıyla gerçekçi soruları sormaya davam edebiliriz.
Türkiye, laik rejimini hiçbir tartışma yol açmayacak şekilde garantiye alıncaya kadar da sormaya devam etmeliyiz diye düşünüyorum.