’Bizim çocuklar’ fena başladı

ESKİ bir öğretim üyesi olarak, YÖK’ten şikáyetçi arkadaşlarımın bugünlerde neler hissettiğini çok merak ediyorum.

Bir de, "YÖK yüzünden bilimsel özgürlüğün yok olduğuna, Türk üniversitelerinin bu nedenle bilimsel düzeyde geri kaldığına" samimi olarak inanan arkadaşlarımın şu anki haleti ruhiyelerini öğrenmeyi çok arzu ediyorum.

Acaba bugün itibarıyla Türk üniversitelerinin daha özgür, bilimsel açıdan daha ileri olduğunu düşünüyorlar mı?

Tabii bu insafsız bir soru.

Daha dün bir, bugün iki... Bu kişilerden böyle bir mucize beklemeye hakkımız var mı diyebilirsiniz.

Haklısınız, soruyu düzeltelim.

Acaba YÖK’e yapılan tayinlerden sonra ilerisi için böyle bir umutları var mı?

Fikrim yok diyorsanız, gelin biraz zihin egzersizi yapalım.

* * *

Yüzde 46.5 zaferinden sonra ilk tayin, YÖK Başkanı.

Bu arkadaş işe neyle başladı?

"Ben türban sorununu çözeceğim" beyanatıyla.

Sorunu bırakın çözmeyi, daha çözümsüz hale getirdi.

Yani yeni başkan işe "arızalı" başladı.

Ya ikincisi? Yani yardımcısı?

O, zaten geçmişten arızalı geliyor.

Türk kamuoyu onu, "Zina yapan cezalandırılsın" önerisiyle tanıdı.

O günlerde AKP’nin başına sadece içeride değil, dışarıda da büyük bela açmıştı.

Bir başkası, belli ki, El Ezher’e denklik vermek için özel olarak seçilmiş.

Her yeni gelen daha koltuğuna oturmadan, ilk işlerinin imam hatiplerin katsayı meselesini halletmek olduğunu gözümüze sokuyor.

Türban marazası yetmiyormuş gibi, başımıza bir de imam hatip meselesi sarılacağı şimdiden belli.

İşte, üniversiteyi "Erdoğan Teziç zihniyetinden kurtarmak" iddiasıyla yeni tayin edilenlerin "aile fotoğrafı" böyle.

Siz bu fotoğrafa bakıp, "Evet arkadaş, üniversite bugün daha özgür ve bilimsel seviyesi mutlaka yükselecek" diyebiliyor musunuz?

Ben onu diyemiyorum, ama şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum:

YÖK’te niyet iyi değildir.

Bu fotoğraftan özgürlük değil, ancak hükümetçe tayin edilmiş bir programa kayıtsız şartsız biat çıkar.

* * *

Sanmayın ki, YÖK’ün eski halinden çok memnundum.

Onlarla ilgili eleştirilerim de vardı.

Ama benim eleştirilerim zihniyetle ilgiliydi.

Oysa şimdi yapılan tayinlere bakılınca görüyorum ki, hükümetin eleştirileri zihniyetle değil, kişilerle ilgiliymiş.

Yani "O koltuklarda niye bizim çocuklar değil de onlarınkiler oturuyor" derdi.

Yoksa bile bile bu tayinler yapılır mıydı?

Başından beri AKP’ye karşı en köklü eleştirim işte bu noktadaydı.

AKP’nin doymak bilmeyen bir kadrolaşma iştahı var.

Her yere, her makama "bizim çocukları koyalım" telaşı, emin olunuz ki bir süre sonra AKP imajına çok zarar verecektir.

Onlar kaybedecek, ama ne yazık ki Türkiye de kaybedecektir.

* * *

Ben zoraki gazeteciyim.

Bu mesleğe akademik kariyerden geldim.

Öğretim üyesi mesleğini çok seviyordum.

Ne yazık ki, aldığım para geçinmemize yetmiyordu ve o nedenle giderek dışarıda iş yapmak zorunda kalıyordum.

Bunu da kendime yediremiyordum.

O sırada iyi bir teklif aldım ve ayrıldım.

Şimdi üniversitenin en tepesindeki bu kuruma baktığım zaman şunu görüyorum:

Yüzde 46.5’in getirdiği orantısız güç duygusu, ne yazık ki YÖK’ün itibarını da, onunla ilgili umutları da berbat ediyor.
Yazarın Tüm Yazıları