Paylaş
Etrafında 5 ülkenin temsilcileri var.
Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran, Türkiye ve Suriye devleti...
Yani Şam’daki Esad yönetimi...
Bana sorarsanız...
Gerçekten Suriye’nin toprak bütünlüğünü istiyorsak...
Gerçekten orada bir Kürt bölgesinin oluşmasına engel olmak istiyorsak...
Gerçekten IŞİD’in sınırlarımızdan uzaklaştırılmasını istiyorsak...
Türkiye açısından bugüne kadar kurulan en yararlı masa bu.
Yani, toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak isteyen bir Şam yönetimi...
Ne IŞİD’ci... Ne de Kürtçü...Ancaakkk...
Aynı saatlerde Şanlıurfa’da bir başka masa kurulmuş.
Masanın etrafında Suriyeli 50 aşiretin temsilcileri...
Gerçi masada görünen erkek sayısı bir avuç ama “50 aşireti temsil ettiklerini” söylüyorlar.
Masada aldıkları karar da şu:
“IŞİD’i ve YPG’yi bölgeden temizlemek için El Cezire ve Fırat orduları” diye iki ordu kurmuşlar.
Bir de, Suriye’nin Rakka, Haseke ve Deyrizor bölgelerinde yaşayan Kürt, Arap, Sünni ve Şii kanaat önderlerine şu çağrıyı yapıyorlar:
“Hep birlikte çabalarımızı Esed-Rus-İran ve Hizbullah ile IŞİD ve PYD işgalini bitirmek için birleştirelim.”
Güleyim mi... Ağlayayım mı...
Allah aşkına Dışişleri Bakanlığı binasında, şu yapılanın yararına inanan tek Allah’ın kulu var mı...
Varsa bileklerimi keserim.
Dış politikamız kündeye gelmiş, sırtı yere yapışmış...
Bizse hâlâ yenilen pehlivan havasındayız.
İŞSİZLİK YÜZÜNDEN EVET RÜZGÂRI TERSİNE DÖNER Mİ
TÜRKİYE’de işsizlik tavan yaptı... 4 milyon kişi işsiz.
Büyük bölümü gençler...
Şimdi bir araştırmacı çıkar “Evet rüzgârı tersine döndü. Bunda işsizliğin büyük rolü var” derse cevabım şu olur:
Kardeşim ne o, bunu rüzgârgülüyle mi ölçtün...
Evet oyu için bundan medet umanlara kötü bir haberim var.
Evet işsiz sayısı 4 milyona çıktı.
Ama bu ülkede işsizlik maaşı alan kaç kişi var biliyor musunuz?
En düşük işsizlik maaşı 710 lira...
Diyeceğim, bu ülkede işsizlik arttıkça kahvehanelerden, okey masalarından gelen evet de artabilir...
Unutma... Burası Türkiye...
Ve Allah için işin sosyal yardım tarafını AKP iyi yapıyor...
ABDULKADİR SELVİ'YE RÜZGÂRGÜLÜ MÜ DEDİM
DÜN Abdulkadir Selvi’ye şu mesajı attım:
“Sevgili Abdulkadir, bugün yazımda ‘Rüzgârgülüyle mi araştırma yapılmış’ sorusunu sormuştum.
Kastettiğim bu araştırmayı yapanlardı.
Umarım üzerine alınmamışsındır.”
Abdulkadir Selvi’nin Hürriyet’e gelmesine en çok sevinenlerdenim.
İşini iyi yapıyor ve iyi okunuyor.
O da bana çok zarif bir mesaj attı.
Sonra biraz gerilere gittim.
Geçmişte Hürriyet’e musallat olmuş, tartışmayı hakaret etmek, iftira atmak, tehdit etmek, gammazlamak olarak gören bir köşe vardı.
Ama o zihniyet aramızdan ayrıldı.
Artık tartışmalarımız dostluğa, saygıya, arkadaşlığa ve düşünce hürriyetine hiç zarar vermeyecek bir çizgide yapılıyor.
Aynısını giderek trolleşen iktidar yanlısı medyaya da tavsiye ederim.
Hayat çok kısa ve bu kadar kırıcı, acımasız olmaya hiç değmez.
ARKADAŞ REFERANDUMU YAZMIYORSAM BİL Kİ ŞU SAHNE YÜZÜNDENDİR
CANIM ne zaman sıkılsa Yılmaz Erdoğan’ın o harika filmi “Organize İşler”i bir kere daha seyrederim.
Masum olmayan işlerin tiye alındığı bu film, nedense bana masumiyeti hatırlatır hep.
En çok da geçen yıl kaybettiğimiz Erdal Tosun’un filmdeki o cümlesinin geçtiği sahneyi severim.
Süpermen sorar:
“Üzeyir Abi neden hiç konuşmuyorsun.”
Filmin Üzeyir Abisi Erdal Tosun cevap verir:
“Bir zamanlar çok konuştum, hiç faydasını görmedim. Sustum...”
Şu yaşadıklarımızı, şu konuşmaları, şu kavgaları görünce bu sahne gözümde en büyük hayat bilgisi dersi haline dönüşüyor.
Arkadaşlar, bilin ki eğer şu referandum konusunda ağzımı açıp tek kelime söylemiyorsam nedeni işte budur:
Bir zamanlar çok konuştum, faydasını görmedim. Sustum...
Yani başka bir şey sanmayın, onu demek istiyorum.
DEVELİ'NİN MASASINDA GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL MÖNÜ
ÖNCEKİ akşam Develi’nin Nişantaşı’ndaki restoranındaydım.
Türkiye’nin geleneksel yemek mekânları güzel bir dönüşümden geçiyor.
Buraları artık bildiğimiz kebapçı dükkânları değil.
Çok keyifli bir yemek yedik. Ama masada keyfimi daha da arttıran bir şey vardı.
Mönü kartlarının yanına bir de küçük kart koymuşlar.
Üzerinde çok şirin bir kedi ve köpek var.
Kartın bir tarafı Türkçe, öteki tarafı İngilizce yazılmış.
“Biz paylaşıyoruz” diye başlıyor.
“Lütfen tabağınızın içine kürdan atmayın” diye devam ediyor.
Develi’nin bütün restoranlarında artan yemekler hayvan barınaklarına gönderiliyormuş. Hayvanların boğazına takılmasın diye bu uyarıyı yapıyorlar.
İşte benim yalnız ve güzel ülkem...
İHANETİ NİYE BU KADAR SEVDİK
ÇEVREMDEN, oradan buradan gelen yorumlara bakıyorum.
Sezen Aksu’nun son CD’sinden en çok konuştuğumuz şarkı “İhanetten Geri Kalan” olmuş.
Niye acaba?
Çok ihanet ettiğimiz için mi...
Çok ihanete uğradığımız için mi... Yoksa biz ihanetin ihtimalinden çok korkuyoruz da ondan mı... Bence şarkının ilk cümlesi her şeyi anlatıyor:
“Duydum ki el koynunda ne çok çabuk çözülmüşsün...”
Jack Nicholson sevgilisi tarafından terk edildiğinde çok acı çekmiş ve şunu söylemişti:
“Dayanamadığım şey, beni terk etmesi değil, başka bir erkeğe gitmesiydi...”
İlginç bir hayat bilgisi dersi...
RAFET VE HÜLYA
BU haftanın başından beri banko şarkım, Rafet El Roman’ın, Hülya Avşar’la birlikte söylediği “Sen Olmasan” adlı parçası...
Dönüp dolaşıp dinliyorum. Bugünlerde halim tam budur arkadaşlar...
Şarkı yıkılıyor...
Paylaş