Vahap Munyar ve Gila Benmayor’un ekonomik kulisleri kapılarını kapatmış.
Ayşe Arman’ın trendy saçlarını göremiyorsunuz.
Kanat Atkaya, Yalçın Doğan,Cüneyt Ülsever, Yalçın Bayer artık yok.
Kelebek’in o cıvıl cıvıl yazarları köşelerini kapatmış.
Sadece Hürriyet değil, bütün gazetelerin köşe yazarları çekilip gitmiş.
Böyle bir medya acaba nasıl olurdu?
* * *
Samimi cevap bekliyorum.
Sevmediğiniz, hatta gıcık olduğunuz bazı tipler "ayağınızın altından" çekildiği için sevinir misiniz?
Ya ötekiler?.. Çok sevdiğiniz, keyifle, onaylayarak, başınızı sallayarak, "Helal olsun" diyerek hayranlıkla okuduğunuz yazarlar?..
Onların da çekilip gitmesine ne derdiniz?
Sevmedikleriniz gitsin, ama sevdikleriniz kalsın tavrı mı?
Yoksa "Ötekileri sevmiyorum, hatta nefret ediyorum, ama onların köşeleri de açık olmalı" mı?
İyi düşünmek lazım.
Öyleyse, köşe yazarlarının hayatımızdaki yeri nedir?
Bazılarının kulaklarından fışkırmış egolarını haklı çıkaracak kadar önemli mi?
* * *
Hürriyet’in web sitesine her gün 2 milyon okuyucu giriyor.
En çok okunan yazarların tıklanma sayısı 70-80 bin, nadiren 100 bini buluyor.
Bir kısmı 6 ile 8 bin arasında kalıyor.
Zaman zaman düşünüyorum, acaba köşe yazarları gereğinden fazla mı önemseniyor?
Burada parantez açıp küçük bir muzırlık yapayım.
Bazı köşe yazarlarının kendi kendilerini önemsemeleri, okurların onları önemsemeleriyle karşılaştırma götürmeyecek ölçüde marazidir.
Bizim mahallede kendini bir şey sanmanın ölçüsü biraz değil, hayli kaçmıştır.
Allah kimseyi hormonlu egoların eline düşürmesin.
Neyse, işin şaka tarafını bir yana bırakalım ve baştaki egzersize dönelim.
Yani bir sabah kalkıyoruz ki, takdiri ilahi, köşe yazarı neslinin topunu silip süpürmüş.
İleride bu köşe yazarı soykırımı için özür dileyecek tek nöbetçi bile bırakmamış.
Mahalle sütliman.
Böyle bir medya nasıl olurdu?
* * *
Ben böyle bir sabahı hayal ettim.
Önce, oh be hayat varmış dedim.
Düşünün daha sabahın 09.00’unda medya raporu önünüze konmuş. Her gün size küfreden, hakaret eden, aşağılayan, alay eden bir tek Allah’ın kulu kalmamış.
Tabii ben de yokum.
Hiç şüphesiz, bizim yokluğumuz da başkalarına, "O be dünya varmış" dedirtmiş.
Aradan iki üç dakika geçince, fark ettim ki, öyle çok mutlu da değilim.
Gazeteler gözüme kuru, tatsız tuzsuz görünmeye başladı.
Meğer köşe yazıları hayatımıza renk katıyormuş.
İnanmayacaksınız ama o üç dakika içinde bana hakaret edenleri bile özlemişim.