GEÇEN ay bir günlüğüne Berlin’e gitmiştim.Orada Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann ile sohbet ediyorduk.
"Bugün müthiş bir atlatma haberimiz var" dedi.
Beni alıp yazı işleri salonuna götürdü.
Haberi çok gizli tutuyordu.
Henüz yazı işlerindekilerin çoğunun bile haberi yoktu.
Haberi bizzat Kai Diekmann almıştı.
78 yaşındaki Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Kohl, bir süredir birlikte olduğu, 44 yaşındaki ekonomist Maike Richter ile evlenmeye karar vermişti.
Kohl ağır bir hastalıkla mücadele ediyor. Heidelberg şehrinde bir klinikte rehabilitasyon tedavisi görüyor.
Nikáh o klinikte yapılacaktı.
* * *
Çarşamba günkü Hürriyet’te bir haber vardı.
Kohl, klinikte yapılan nikáh töreni ile evlenmişti.
Nikáhta şahitlik yapan iki kişi dikkatimi çekti.
Biri, dostum Kai Diekmann’dı.
Öteki ise Almanya’nın tanınmış işadamlarından Leo Kirsch’ti.
Hürriyet’teki haberde Kirsch’ten, "Müflis medya kralı" diye söz ediliyordu.
O nikáh haberi, beni gerilere, 1980’li yıllara götürdü.
Özal’lı yılları, o yıllarda ortaya çıkan yeni zenginleri, yatlarda Özal’ın yanında tanıdığımız büyük isimleri hatırladım.
* * *
Mesela, Selim Edes.
Mesela Kutlutaş firmasının sahibi Nurettin Koçak.
Ve daha niceleri.
Düşündüm, bu kişiler acaba şimdi neredeler?
Hiçbiri ortada yok.
Özal’la yükseldiler, Özal’dan sonra yaşayamadılar.
Leo Kirsch de böyle bir işadamıydı.
Tam 16 yıl boyunca Başbakan Kohl’a en yakın işadamıydı.
Güçlü bir medya imparatorluğu kurmuştu.
Ama bir gün aniden batıverdi.
Kurduğu medya imparatorluğu kumdan bir kale gibi dağıldı.
İnsan eski fotoğraflara bakınca, geçmişi hatırlayınca ister istemez bu örneklerden çok önemli dersler çıkarıyor.
Siyasilerin itmesiyle, siyasilerin, iktidar sahiplerinin kucağında yükselen işadamlarının, yeni zenginlerin başarı öyküleri kısa oluyor.
* * *
Çünkü kendileri, siyasi iktidarın parçası haline geliyorlar.
Parti iktidarda olunca onların yıldızı parlıyor.
Parti iktidardan uzaklaşınca, onun kadroları ile birlikte yandaş işadamları, şirketler de düşüp gidiyor.
İnsanlar iktidarda olunca, o günler sanki hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyorlar.
Keyfi uygulamalar, "Ben yaptım oldu" demeler, kendi zenginini yaratma tutkuları birleşiyor ve sonunda bir "Nepotizm", yani akraba-i taallukat yönetimi ortaya çıkıyor.
Nepotizm bir demokrasi ayıbıdır.
Ayıptan öte suçudur.
İktidarların gidişi de bu tutkuyla hızlanır.
Parti iktidardan düştüğü zaman bunun en ağır faturası da, devlet desteğiyle, teşvikle, kamu fonları ile finanse edilen, ihale kayırmacılığı ile yükselen yeni zenginlere çıkarılır.
Adalet ve toplum, siyasilerden hesabını sorarken, iktidar zenginleri de patır patır dökülür.
Demokrasinin kuralı budur.
İktidarla gelen, iktidarla gider.
* * *
İşte Heidelberg şehrindeki rehabilitasyon merkezinde yapılan nikáh töreni bana bunları hatırlattı.