Bir kadın için erkeğin 3 hali

CEMRE Birand, birçok yanıyla Tansu’ya çok benzeyen bir kadın.

Haberin Devamı

Başına buyruk. 

 

* * *


Suudi Arabistan’a giderken örtünecek elbise bulamayınca oğlu Umur’un Koç Lisesi’nde mezuniyetinde giydiği cübbeyi alıp giyecek kadar da pratik ve ilginç bir karaktere sahip.


Kâbe’ye giderken sıcak basınca, rehberlerin uyarısına rağmen başını açacak kadar başına buyruk.


* * *


Kâbe’den dönerken hissettiklerini şöyle yazacak kadar kendine güveni ve özgür iradesi olan bir birey:


(Kâbe’de) “Kısa zamanda Memoş’u kaybettim.


Onu tekrar bulduğumda yüzünde büyük bir huzur vardı, çok memnundu.


Bense huzursuzdum, aradığımı bulamamıştım.”


* * *


Bu dünyada kaç Müslüman kadın veya erkek duygusunu bu kadar özgürce dile getirebilir.


* * *


Geçen hafta “Memoş’a Sözüm Vardı” adlı kitabını su içer gibi okudum.


İki kelimeyle anlatayım.


Sıcak, sımsıcak bir kitap.

 

Haberin Devamı

Gerçekten karakter sahibi iradeli bir kadının kaleminden çıkmış.


* * *


Beni ta şuramdan, en damarımdan vuran tarafı ise “Memoş’a sözüm vardı” başlıklı girişte yaptığı şu ithaf oldu:


“İşte bu kitap, sevgilime, en iyi arkadaşıma, kocama verdiğim sözüm...”


Uzun bir evliliğin, âşık bir kadının gözünden, âşık olduğu erkeğin üç harika hali...


Sevgili, arkadaş ve koca...


Allah bütün evlilere böyle güzel bir “üç hal kanunu” bahşetsin...


* * *


Ben bu kitabı çok sevdim.


Kitabı yazan kadını tanıdığımı sanıyordum, şimdi gerçekten tanıdım.


O kadın arkadaşımın karısıydı....


Şimdi benim de çok yakın akrabam oldu...


* * *


Kesin okuyun bu kitabı diyorum.


Hem bir kadını tanıyacaksınız.


Hem de onun gittiği yerleri...


* * *


Bir evlilik sagası kitap aynı zamanda.


Uzun bir birlikte hayatın nehir romanı gibi...


* * *


Her sayfası çok ilginç ve renkli olaylarla dolu kitaptan size birkaç küçük bölüm aktarıyorum.


* * *


Cemre Birand, “Memoş’a Sözüm Vardı”, Doğan Kitap, 2016

 

Bir kadın için erkeğin 3 hali

 Başına buyruk gezgin kadın.

 

Haberin Devamı

Bir kadın için erkeğin 3 hali

Memoş’a sözüm vardı. Yerine getirdim.

 

Bir kadın için erkeğin 3 hali

Eğlenen iki sevgili dekor bedenlere kafalarını sokarak poz veriyor.

 


Hac bakanı kadının elini sıkar mı? Buyurun cevabı

 


CEMRE Birand, eşiyle birlikte Suudi Arabistan’a gider. Hac bakanı ile görüşeceklerdir.


Gitmeden önce tanıdıkları Cemre Birand’a, “Aman adama elini uzatma, sıkmaz” telkininde bulunurlar.


Onun tecrübesi şöyle:


“Bakan Memoş’un elini sıktı, ben de düşünmeden elimi uzattım ve ‘Benim elimi sıkacak mısınız’ diye sordum.


Bakan gülerek mükemmel bir Amerikan aksanıyla, ‘Tabii ki, niye olmasın’ dedi.”


Bu arada Mehmet Ali Birand’ın eşinden daha inançlı olduğunu, hiçbir gece dua okumadan ve şükretmeden uyumadığını da öğreniyoruz.

 

 

Haberin Devamı


MERAKLIYA

Üzerine ikinci eş gelen Suudi kadını ne yapar

 


CEMRE Birand, Suudi Arabistan seyahatinde tanıdığı kadınları da çok güzel anlatıyor.


Kadınların çalıştığı yerleri gidip görmüş ve konuşmuş.


Kadınlar, evin içinde her şeye hâkim olduklarını söylüyorlarmış.


Giydikleri cellabenin, hele her tarafı kapatanının, kendilerine özgürlük verdiğini, onun altında istedikleri yere gidebildiklerini anlatıyorlarmış.


Özellikle şu bölüm dikkatimi çekti:


“Kocaları üslerine eş alırsa, ki bu da eskisi gibi olmuyormuş, başka ev tutmak zorundaymış.


Ancak kadınlar bu kocaların hayatlarını zehir edermiş.”

 


DALGIÇLARA


Denizin dibindeki Japon uçağının pilot koltuğunda

 

KİTABIN en merakla okuduğum bölümlerinden biri, Uzakdoğu’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma batık denizaltı, gemi ve uçakların bulunduğu bölgeleri anlattığı sayfalardı.
Filmlerden Guadalcanal Cehennemi diye bildiğimiz yerde 80 batık gemi varmış.

Haberin Devamı


Chuuk Lagunu denilen yerde 85 kilometrelik bir alanda denizin dibinde 60’ın üzerinde gemi, 275 uçak bulunuyormuş.


Cemre, gemilerden birinin ambarındaki Zero uçağının pilot koltuğuna oturup levyeyi tutmuş.


Bu arada Başkan Kennedy’nin de içinde bulunduğu PT 100 torpido gemisinin battığı yere bile gitmiş.


Diyeceğim, kitapta amatör ve profesyonel dalgıçlar için çok iyi bilgiler var.

 

 

Rockefeller’in kayıp oğlunu yamyamlar neyle pişirip yediler

 

PAPUA Adası’nda Agats adı verilen bir köye gitmişler.


Kitabın bu bölümünde dünyanın en zengin insanı olarak bilinen Rockefeller’in oğlu ile ilgili çok ilginç bir olayı okudum ve öğrendim.


Rockefeller’in oğlu Michael primitif sanatlara düşkünmüş. 1961’de, primitif tahta oymalar almak için bu adaya gelmiş.

Haberin Devamı


Bir antropolog arkadaşı ile bir köyden ötekine giderken bindiği katamaran bozulmuş. Rehberler yardım almak için köye gitmişler.


Ancak 24 saat geri dönmeyince Michael beline boş tenekeler bağlayıp köye yüzmeye çalışmış.


Rehberler bir saat sonra gelip antropoloğu kurtarmışlar ancak Michael’den haber alamamışlar.


1964 yılında boğulduğuna karar verilmiş.


Ancak 2014 yılında Asmad’a gidip bu olayı araştıran Carl Hoffman isimli bir yazar gerçeği ortaya çıkarır.


Hollandalılar savaştan sonra bu bölgede 5 kabile şefini öldürmüş.

 

Buna çok kızan kabile üyeleri, intikam almak için Rockefeller’in oğlunu parçalara ayırmışlar, beynini sagu, yani hintirmiği yapraklarında pişirip yemişlerdir.


Sonra korktukları için bu olayı gizli tutmuşlar. Ancak köyden bir çocuk yıllar sonra konuşunca olay ortaya çıkmış.

 


Balayı seyahatinin first klas biletlerini ödeyen ünlü gazete patronu kimdi

 


KİTABIN en sıcak bölümü, Mehmet Ali Birand’la evlenme ve balayı hikâyelerini anlattığı sayfalar.

 

Her ikisi de Milliyet gazetesinde çalışırken tanışırlar.


Gazetenin o dönemdeki sahibi Ercüment Karacan, Cemre Birand’ın üvey babasıdır.


Ancak annesinden biraz kavgalı biçimde ayrılınca Cemre de gazeteden ayrılmak zorunda kalır.


Böylece evlenirler.


Paraları yoktur.


Roma’da balayına gideceklerdir.


İstanbul-Roma uçak biletlerini Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi alır.


Hem de first klas bilettir.

 


Abdi İpekçi ne demiş

 


“ANNEM gizlice Abdi ağabeye (İpekçi) Mehmet Ali’yi sormuş.

 

O da, ‘Fakir ama iyi bir ailenin çocuğu’ diye cevap vermiş.”

 

 


İskeletler arasında

 

ROMA tatilleri çok iyi geçer.

 

Kafaları çekip, insan kemiklerinin saklandığı katakomplara girerler.

 

 

Cemre o anları şöyle anlatıyor:


“Devamlı itişip kıkırdıyorduk.

 

Yüzlerce sene önce ölmüş insanların iskeletlerine saygısızlık ettiğimizi biliyorduk ama elimizde değildi.”

Yazarın Tüm Yazıları