Bir günlüğüne okulu kırmak

ÖNCEKİ gün Ankara Bilkent’te Mezzaluna restorandayım.Önümde bir bardak soğuk beyaz şarap duruyor.

Etraf güzel insan dolu.

Bazılarının "Beyaz Türk" diyerek küçümsediği ahali.

Hiçbir şey umurumuzda değil, sohbet ediyoruz, sohbet bile değil, resmen gırgır geçiyoruz...

Kendimi, Amerika’da güzel bir üniversite kampusunda hissediyorum.

Üniversiteyi özlediğimi hissediyorum.

Bir üniversite gecesini.

Öğrencilik yıllarımı, öğretim üyeliği yıllarımı. Hepsini özlüyorum.

* * *

İçimde tuhaf bir duygu.

Hani, bir şarkı başlar, aniden ağlamak istersiniz.

Sevinçten mi, yoksa hüzünden mi bir türlü anlayamazsınız.

Kalbiniz, hafiften çarpmaya başlar.

Beyaz balina Aydın’ın nedensiz neşesi içinizden fırlar.

O an anlarsınız ki, içiniz okulu kırmak istiyor.

Çalışmak istemiyor, sorumluluk desen asla istemiyor.

Toplumun gündemini ağır bir illet gibi, sırtından atıp, yükten kurtulmak istiyor.

Ne belge, ne albay, ne Ergenekon, ne askeri yargı, ne liberal müstebitlik, ne bir şey.

Hiçbir şey umurunda değil, sadece okulu kırmak, bir kafede oturup laklak etmek istiyor.

Gelip geçene bakmak, kimine takılmak, kiminle dalga geçmek, dedikodu yapmak istiyor.

Umutlanmak, durup dururken umutlanmak, neşeli, isterik kahkahalar atmak geliyor.

İçiniz, sizin içiniz, işte oradan geliyor.

Önceki gün, işte böyle bir gündü.

Dün de öyleydi...

Acaip okulu kırmak, kaçıp gitmek, kurtulmak, sere serpe oturmak, tenha bir restoran avlusunda öğle yemeği yemek istiyordum.

Memleket başka telden çalıyordu, ben başka telden.

Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor, albaylar ifade veriyor, haber televizyonlarında yorumlar gırla gidiyordu.

Bedenim meşgul, ruhumsa avare, abuk sabuk konuşuyordum.

Dün yazıişleri toplantısına başlıyoruz.

Gündeme bakıyoruz, haber yok.

Albay fırtınası dinmiş, etraf sakin, hepimiz yorgun nazarlarla birbirimize bakıyoruz.

Her birimiz ötekinden medet umuyor.

Biri çıksa da, parlak bir fikir ortaya atsa diye bakıyoruz.

Aramızdan biri, biraz çekingen, hatta bayağı ürkek konuşuyor:

"Biraz şu ağır gündemden çıksak..."

Aslında hepimiz hazırız, üzerine atlıyoruz.

* * *

Günlerdir, sanki yarın birileri askeri darbe yapacakmış gibi gibi fırtınalar estiren, bir daha hiç olmayacak mutasavver darbeleri ortaya atıp, sonra sanki kahramanca mücadele veriyor gibi afra tafra atanların üzerimize yıktığı gündemden kaçmak.

Evet, bu öldürücü, boğucu, kahredici boğuk havadan, oradan kaçıp gidelim diyoruz.

Güzel bir haber, umut verici bir gelişme, öyle kahkaha falan değil, hafif gülümsetecek bir şeyler arıyoruz.

Biraz nefes alalım, biraz durup soluklanalım...

Ne bileyim, hep birlikte okulu kıralım diyoruz.

Şöyle milletçe toplu bir kalkışma.

Cadı avcılarını, darbe hımhımcılarını, kafasını Ergenekon’la bozmuşları, şöyle elimizin tersiyle kenara itip, pencereden dışarı bakalım.

Gri takımlı, asık suratlı, çatık çehreli, tekellüs hançereli adamlardan, kadınlardan kurtulup, sokaklarda volta atalım, oh yahu hayat varmış falan diyelim.

Önceki gün, dün hep bunu istedim.

"Guguk Kuşu" filminin son sahnesindeki gibi, camı pencereyi indirip, kaçmak, okulu kırmak, kurtulmak geldi içimden.

Bir günlüğüne de olsa, ne Ergenekonunuz, ne belgeniz, ne rejim müdafileriniz, ne kendi kafanıza göre güya demokratikleşmeniz, ne şunuz, ne bunuz.

Bugünlük, hepsini alın, başınıza çarpın diye haykırmak istedim.

Yani bir günlüğüne okulu kırdım, yürüdüm gittim.
Yazarın Tüm Yazıları