Paylaş
Nâzım Hikmet bana sorsa:
“Bana sıkıntının tablosunu çizebilir misin Abidin” dese...
Şu cevabı verirdim:
“Tablosunu çizemem ama fotoğrafını çekebilirim...”
Önceki gün TÜSİAD üyelerinin Cumhurbaşkanı ile çekilmiş fotoğrafını uzun uzun seyrederken her yüzdeki ifadede bunları öyle açıkça okudum ki...
Hadi gelin, sağdan başlayarak her birini birlikte seyredelim.
-EN SAKLAYAMAYAN Banko Cem Boyner... Hiç memnun değil, Cumhurbaşkanı’nın söylediklerinin büyük bölümüne hiç katılmıyor, masanın kenarındaki muhalif gibi duruyor. Yüzündeki ifadeyi hiç saklayamıyor veya saklamıyor.
Hayali balonunun içindeki içsesi şöyle: “Yok kardeşim, asla değişmez...”
-EN SIKINTILI Banko Suzan Sabancı Dinçer... Cumhurbaşkanı konuşmasında adını vermeden onun Londra’da yaptığı konuşmaya girişmiş. Çok sıkıldığı belli ama, sıkıntıyı çok başarılı bir profesyonel maskeyle iyi saklamış.
Nötr duruş puanı 9.
-EN RAHAT Banko Güler Sabancı... Atılan eleştiri oklarından hiçbiri ona isabet etmemiş.
Rahat ama, o da rahatlığını aynı profesyonel duruş ile nötr bir ifadeye çevirmeyi başarmış.
Onun nötrlük puanı da 9.
-EN KENDİNDEN MEMNUN Banko Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan... Rakip sahada oynamasına rağmen alan üstünlüğünü ele geçirmiş. Ötekilerin aksine, içindeki keyfi ve memnuniyeti hiç maskelemeden bütün açıklığı ile yansıtıyor. Biraz açılmış ayakların duruşu bu memnuniyetin en çarpıcı aksesuarı haline gelmiş.
Rakip saha performansı 10.
-EN KAÇMAK İSTEYEN Banko Rahmi Koç... Yüzündeki ifade “Şu sıkıntı bir an önce bitse de, Ertekin’in oraya kapağı atsam” havasında. Aklı ve mantığı tamamen orada, ama ruhu alıp başını gitmiş.
-EN DİKKATLİ Banko Arzuhan Doğan Yalçındağ... Kıyafet, oturuş, bakış, duruş, ellerin ve ayakların pozisyonu çok dikkatle yerli yerine konmuş. Yüzünde yanlış anlamaya veya anlatmaya yol açacak en küçük ifade yok.
Nötrlük puanı 9.
-EN FARKLI Banko Mustafa Koç... Oturuş Erdoğan’ınki kadar iddialı. Yüzdeki ifade ondan da iddialı. Divan Oteli ve ananas eleştirilerinden fazla etkilenmiş bir hali yok.
Duruş puanı 9.
-EN UZAK Banko Ümit Boyner... Sıranın öbür ucundaki eşi Cem Boyner kadar memnuniyetsiz, ama ondan bile daha uzakta. Bildiğimiz Ümit Boyner. Cumhurbaşkanı konuşurken, içinden tweet atmak gelmiş, ama sonra kendine mani olmuş bir hali var. Ancak yüzündeki ifadeyi eşinden iyi saklamış.
Nötrlük puanı 8.
* * *
Tabii ki uzaktan fotoğraflara bakarak yazdığım şeyler geçmişe ait hatıraların izlerini taşıyor.
Dün o koltuklarda oturan insanlarla yaptığım konuşmalardan çıkardığım sonuç şu:
Hepsi Cumhurbaşkanı’nın “Şimdi tokalaşma zamanı” sözünden çok etkilenmişler ve bu sözlere onlar da inanıyor.
Diyorum ki, inşallah bu fotoğraf gelecek değil, geçmiş günlerin bir hatırası olarak kalacak.
‘Bir daha hiç görmemek’ ile ‘hiç vazgeçmemek’ yeminleri arasında geçen bir hayat
MEMLEKET meselesi, IŞİD, şu bu tamam da, bugünlerde en çok merak ettiğim şey, Kayahan’ın şarkılarından hazırlanan Tribute CD’si...
En çok merak ettiklerime gelince...
Tabii ki “Büyük Aşkım”...
Candan Erçetin söylemiş.
Çok yakışır...
Bir de “Yemin Ettim”...
Tarkan, Harbiye’de söyledi.
Henüz dinlemedim ama meraktan ölüyorum. “Gönül Defteri” her zaman favorim.
Yaşa Kayahan... Hepimizin büyük aşklarının, gönül defterlerinin, “bir daha görmemek” veya bütün aldatılmışlıklara, ihanetlere rağmen “asla vazgeçmemek” için ettiğimiz büyük yeminlerin, büyük şarkıcısı.
Emin ol, inan...
Hep gönül defterimizdesin...
Sen bizi unutabilirsin, biz seni unutamayız...
Çünkü biz de yemin ettik bir kere be arkadaş...
Bir yaz sonu bekârının muhteşem metamorfozu
YAZI uzattım. Meğer bugüne kadar neler kaçırmışım.
Her sabah uyanıyorum ve ilk kez, uyandığımda Kafka’nın kahramanı Gregor Samsa gibi değilim.
Artık sabahları uyandığımda kendimi dev bir hamamböceğine dönüşmüş hissetmiyorum.
Buna karşılık etrafımda harika metamorfozlar var.
* * *
-Mesela, 9.5 metrelik teknem o bomboş koylarda gözüme “bonzai bir mega yat” gibi görünüyor...
Yüzerken dışarıdan tekneme bakıyorum ve kendimi Abramoviç gibi hissediyorum.
-Türkiye’nin sahillerinde ses geçirmez bir duvar var sanki.
Belagat şehveti bu perdeyi geçemiyor.
Kulaklarımın pası gitti.
-Salı kâbuslarının vuvuzelası buradan işitilmiyor. IŞİD umurumda değil, ‘İhvan’ deyince aklıma nedense ‘Rahvan’ geliyor.
-Son 25 gündür Rabia selamı veren kimse görmedim.
Sokakta kefenle dolaşan adam da görmedim.
-Balıkçıların yakaladığı tek tük karavida bana kaldı. Akşamları evimde karavidalı makarna ve bir kadeh kırmızı şarap...
Böyle inadına yaşayınca hayat daha da harika be arkadaş.
-Futbol sezonunu henüz açmadım. Dolayısıyla Fenerbahçe-Trabzon maçında bile stres çekmedim. Sonucu bile ertesi gün öğrendim.
-Sakallarımın iyice beyazladığının farkına vardım. Mamafih fena da olmuyor hani.
-Bu arada Özal aramızdan ayrıldığı günden beri unuttuğum ‘Mamafih’ ve ‘Binaenaleyh’ kelimelerini durup dururken yine kullanmaya başladım
-Başkaları benimle uğraşmadığı için kendi kendimle uğraşmaya başladım.
Göbeğimin etrafında biriken o iğrenç şeyi eskisine göre çok daha zor atmaya başladığımın farkına vardım.
-Bir de şunu öğrendim: Kendi icadım olan su platesi bile artık bu göbeğe etkili olamıyor.
-Bu arada son 6 yıldır, yaşımı hep 1 yaş küçük söylediğimi fark ettim. Yine eksik söylemeye devam ettiğimi de fark ettim.
-Durup dururken çevreci oldum. İnsanlar gidince, bıraktıkları çöpler daha görünür hale geldi.
Küçük çocuklarla bir temizlik ordusu kurup çevreyi temizledik. Ücretleri ben ödedim.
Uçaktan indirilenler beraberinde neleri götürdü
BOŞ gezenin boş kalfası neye takılır?...
Ona buna.
Uzatılmış yaz sonu aylaklığında aklıma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağından indirilenler geldi.
Onlarla birlikte uçağın renginden de epey şey gitti.
-HASAN ABİ’NİN SAKİN DURUŞU... Hasan Cemal o uçağa binip de soru sorma cüretini gösteren üç-beş kişiden biriydi.
-FERAİ ABLA’NIN ASİL DURUŞU... Ferai Tınç o sakin ve güven verici gazeteciliği, dürüstlüğü; “Hevesim kaçtı” deyip gazeteciliği bırakırkenki asil duruşu da o uçaktan indi.
-FATİH ALTAYLI’NIN SORAN DURUŞU... Her şeye rağmen, bütün sıkıntılara rağmen soruyordu, kurcalıyordu. O da indi uçaktan.
-EMRE AKÖZ’ÜN ‘TALİSKER’Lİ DURUŞU... Uçakta değil ama evdeki toplantılarda vardı. Başkaları istemeye bile cüret edemezken, viskisini istiyordu. Üstelik bir de Talisker’ini isteyecek kadar da seçiciydi.
O daha uçaktan inince, artık uçakta içki servisi var mı diye soracak bir kişi kalmadı.
Buraya sonbahar niye gelmiyor anladım
AKBÜK’e sonbahar gelmiyor. Çünkü:
-Çam ağaçları yapraklarını dökmüyor, etraf yemyeşil.
-Zakkumların kırmızı ve beyaz çiçekleri hâlâ açılmış halde. Sanki ilkbahar
burada gibi.
-Zeytin ağaçları yine zeytin renginde. Tepeleri zeytin tanesinden yıkılıyor.
-Ve Ege’nin en muhteşem korosu, ağustosböcekleri hâlâ ötüyor.
Müzik de yerli yerinde yani.
Vee... Bendeniz, Patti Page’in yıllar yıllar sonra yeniden keşfettiğim harika şarkısı “Old Cape Cod”la akşamüzerlerine acayip bir “Villeggiatura nostaljisi” yaratıyorum.
Yani halinden memnun bir Beyaz Türk olarak, iyiyim be arkadaş...
Paylaş