Bir başka erkek

BUNDAN 5-6 yıl önce Londra’da “Cipriani” restoranda yemek yerken yan masaya üç kişi geldi.

Bir erkek ve çok güzel iki kadın.

Haberin Devamı

Güzel kadını seyretmeyi seven bir erkeğim.
Ama gözüm ortalarına oturan erkeğe takıldı.
Çok güzel bir “aurası” vardı.
Yan masaya oturan erkek ünlü tasarımcı Tom Ford’du.
O akşam bir erkeğin de müthiş bir ışığı olabileceğini anladım.
* * *
“Another Man” dergisinin son sayısında Tom Ford’la yapılmış bir mülakatı okudum.
Bu mülakattan ilginç bulduğum bir bölümü size aktarmak istiyorum.
- Sizce bugün centilmen olmak ne anlama gelir?
Ben Amerika’nın güneyinde büyüdüm. Orada davranış biçimleri çok önemlidir. Çocukluğumda hiçbir büyüğüme, hatta süpermarkette karşılaştığım insanlara bile, bay ve bayan dışında bir sıfatla seslenmeme izin verilmezdi. Mesela ünlü tasarımcı Galanos, bugün 80’lerinde ve benim çok iyi dostum. Ona bile hâlâ Bay Galanos diye seslenirim.
- Tanıdığınız en centilmen insan kimdir?
(Gülerek) kendimim. Biliyor musunuz, ben kadınlara erkeklere olanınkinden farklı davranırım. Belki çok modern bulmayacaksınız ama, mesela kadınlara mutlaka arabanın kapısını ben açarım, mantolarını tutarım. Kaldırımda yürürken onların iç tarafta yürümesine dikkat ederim.
- Peki erkeklere karşı nasıl davranır?
Orada da eşitlikçi bir anlayışım vardır. Mesela bir erkek arkadaşım masaya geldiğinde mutlaka ayağa kalkarım.
* * *
Konu tabiatıyla giyime de geliyor.
Giyimde centilmen olmak nedir?
Giyinmek, centilmenliğin en önemli parçalarındandır. Şunu anlatmak istiyorum. Kızılderili gibi giyinen biri olabilirsiniz. Her tarafınızda piercing’ler bulunabilir. Hiç mesele değil. Herkes klasik giyinmek zorunda değil. Ancak bir centilmenseniz, dışarı çıkarken kendinize en uygun şeyi seçmelisiniz. Çünkü bu, öteki insanlara saygının gereğidir. Öteki insanları kendinizin önüne koymak, modern centilmenliğin gereğidir.
* * *
Mülakatı okuduktan sonra kendi kendime düşündüm.
Tom Ford gibi, tasarıma müthiş dokunuşlar getiren bir yaratıcı nasıl bu kadar klasik bir insan olabilir?
Bunu düşünürken aklıma Alexander McQueen’in bir davette giydiği ekose etekli klasik İngiliz elbiseleri geldi.
Klasiklik ve avangartlık birbirinden tamamen kopuk şeyler değil.
Her insanın içinde en klasik ve en modern bir arada yaşayabiliyor.
İtiraf edeyim, hayatta bir gün bu kadar klasik lafları okuyup benimseyeceğim aklıma bile gelmezdi.
Zaten o ışıltılı adam, mülakatın bir yerinde, ihtiyacım olan şeyleri de söylüyor.
“Ben korkuları olan bir insanım. Ama korkular, hiçbir zaman yapmak istediğim şeylere mani olamadı.”
Bir erkek veya bir kadın ışıltıyı ancak bu duygularla hak edebilir.
Yıllar önce onun çırılçıplak iki kadın arasındaki çırılçıplak fotoğrafını gördüğümde bunu anlamıştım.

Haberin Devamı

(*) “Hürriyet Pazar” yarından itibaren büyük yeniliklerle yeni bir dönemine başlıyor. Bundan böyle “Pazar yazılarımı” Hürriyet Pazar’da okuyacaksınız. Pazar gazeteciliğinde yeni bir dönemi açan “Hürriyet Pazar”ı siz de çok seveceksiniz.

Haberin Devamı

Artık haddimi ve konumumu bileceğim

DÜN hayatımda iki “ilk”i yaşadım.
Birincisi; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, geçen perşembe günkü yazım için bir basın toplantısı düzenledi.
Onun da, benim de ilk defa başımıza geliyor.
Hakkımda çok ağır ifadeler kullandı.
İki; devletin haber ajansı Anadolu Ajansı, bu konuşmayı neredeyse tam metin yayınladı.
Sadece çok önemli bir cümleyi atladı.
* * *
Benim mesleki literatürümde, iktidarlarla veya kurumlarla savaşmak yoktur.
Tabii ki, eleştirel bir yazı yazmışsam, iktidar partisinin sözcüsünün cevap vermesine de hiç itirazım olmaz.
Hakkıdır...
Buna benzer ifadeleri daha önce de kullanmıştım. Hâlâ da eleştirel sınırlar içinde bir yazı yazdığıma inanıyorum.
Hakaret yoktu ama bu yazıda kullandığım ifade bazıları tarafından ağır bulunabilir.
Doğrusu yazarken, tarafı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iki kararından cesaret almıştım.
1995 tarihli Siadet Tromso ve Stensaas kararı:
“Basın özgürlüğü, belirli bir ölçüde abartma hatta tahrik içerebilir.”
1986 tarihli Lingens kararı:
“Basın özgürlüğü kamuoyuna, siyasal liderlerin düşünceleri ve davranışlarını öğrenmek ve bunlar hakkında bir kanaat oluşturmak olanağı sağlar. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü demokratik toplum kavramının temelidir. Bu nedenle bir siyasetçiye yöneltilen eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir kişiye kıyasla daha geniştir.”
* * *
Sayın Çelik, attığımız manşetler ve yazdığım yazılardan dolayı hakkımızda dava açılacağını ima etti.
Merak ediyorum bu sözler ne anlama geliyor?
Bağımsız mahkemelere bir talimat mı, özel bilgi mi yoksa basit bir temenni mi? Onu da göreceğiz.
Bir de AA’nın, o kadar uzun haberine koymadığı bir cümle var.
Sayın Çelik, hakkımda darbecilikten şakşakçılığa kadar her türlü ağır ifadeyi kullandıktan sonra, bu zihniyeti “Ayaklar altına almalıyız” diyor.
İktidarı elinde bulunduran bir siyasetçinin “ayaklar altına almak” ifadesi çok doğal olarak beni korkuttu.
Çalıştığım müessese adına korktum.
Ailem adına korktum.
Kendi adıma korktum.
O nedenle, bundan böyle, bu konulara girmemeye, girersem de görüşlerimi mümkün olduğunca temkinli yazmaya gayret edeceğim.
Sayın Çelik, “Haddimi ve konumumu bilmem gerektiğini” söyledi.
Emin olsun bileceğim...

Yazarın Tüm Yazıları