Çevremde bu sıfatı benimseyen, hem de içten benimseyen insanların sayısında epey bir artış var. Biliyorum bazılarının suratına hemen, müstehzi, özellikle dudağa ve kaşlara sinen o yukardan bakan ifade oturacak. Şimdi iktidardalar ya; şimdi fikri akreditasyon dönemi ya; Kanunu da, kuralı da, basın özgürlüğünün sınırlarını da onlar çizdiğine; özgürlüğün kurallarını da artık “Özgür olunacaaak, ol” komutuyla onlar tayin ettiğine göre; malum laf hemen önüme konacak: “Kaç kişiymiş o beyaz Türkler?” Bir süredir demokrasinin kalitesini unutup, sadece kantitesini konuştukları için bu itiraz da hiç şaşırtıcı olmayacak. Cevabını vereyim. “Sizinkilerden azız.” Ama o kadar da az değiliz yani. Sizin rakamlarla konuşursak, “Biz yüzde 42, siz yüzde 58”... Oldu mu şimdi? Bana göre olmadı ama, “milli irade” kavramını sadece çoğunluğun her istediğini yaptırmasından ibaret görenler çok sevdiği için böyle kantitaif konuşuyorum. ¡ ¡ ¡ Şimdi asıl meseleme geleyim. Göğsünü gere gere “beyaz Türk” olduğunu söyleyen bir “insan” olarak, Nuray Mert’in dünkü yazısına itirazım var. Nuray Mert, beyaz Türklerin geçmişte, Kurban Bayramı sırasında hayvanlara yapılan hoyratlıklardan şikâyetlerini eleştirmiş. Bunu “inançları ve değerleri” anlamamak olarak niteliyor. Şimdi artık eski manşetlere rastlanmıyormuş. Bu durumu, bir yandan belediyelerin medeni uygulamalarına, bir yandan da “beyaz Türk’ün muhafazakâr iktidarla imtihanında” sınıfta çakmaya bağlıyor. Yani “Biraz tırstınız” demeye getiriyor. Her ikisi de bir ölçüde doğru. Yine de yaradana sığınıp şu soruyu soracağım: Bugün artık eskisi kadar kötü manzaralarla karşılaşılmıyorsa, bunu sadece “muhafazakâr iktidarın” modernleşmesine mi bağlamalıyız? Beyaz Türklerin o eleştirilerinin hiç mi katkısı olmadı? ¡ ¡ ¡ Ancak itirazım, yazısının sonundaki şu cümleye: “İçinden homurdanmaya devam eden beyaz Türklere ben yine hatırlatayım, içlerine sinmese de, bu vesileyle ‘kurban’ın sıradan ve ilkel bir hayvan boğazlama değil, daha deruni anlamları olabileceğini düşünsünler.” Hiç kuşkusuz, sadece Müslümanlığın değil, her inancın “deruni anlamları” vardır. Bazı eski inançlarda “insan kurban etme” âdetleri bile vardı. Ama bu “deruni” anlam değişti değil mi... Kendi payıma önümüzdeki 50 yıl içinde, tek tanrılı dinlerin “deruni” âdetlerinde epey değişiklikler olacağına inanıyorum. Bunların başında kurban kesme âdetinin olacağı gibi bir hissiyatım da var. İnsan kurban etme âdetinden vazgeçen insanoğlu, hayvan kurban etme âdetini niye sorgulayamasın? Dini meseleleri pek iyi bilmem; tartışmaya girmekten de çekinirim. Herkes inancını şahsi biçimde yaşayabilir. Kimseye “Niye kurban kesiyorsun” diye sormam. Ama kurban âdeti ile ilgili düşüncelerimi dile getirebilirim. “Beyaz Türk’ün muhafazakâr iktidarla imtihanında” sıfırcı hocaların gadrine uğrasak da, çok alttan alarak sorabileceğimiz, bir iki joker soru hakkımız olabilir değil mi. Çok fazla “beyaz Türk” bir yaklaşım mı oldu? Ama “Sorma, sadece inan” diyorsanız, o başka. Siyasette bile alıştık, buna da alışırız. ¡ ¡ ¡ Bir mütevazı iddiam da şu: Önümüzdeki 20 yıl içinde “beyaz Türklere ilhaklar” artacaktır. Allah bizlere ömür verirse bunları hep birlikte göreceğiz.