SADDAM Hüseyin'in sürgüne gönderilmesi bölgedeki sorunu çözer mi? Gelin bu soruyu şöyle cevaplandıralım.
Ülkesine ve dünyaya büyük zararlar vermiş diktatörlükler, ortadan kaldırılmadıkları sürece sorun çözülür mü?
Bu soruyu neden soruyorum, açıklayayım.
MİLOSEVİÇ HAYRANLIĞI
Geçen hafta Wall Street Journal gazetesinde çok ilginç bir haber analiz okudum.
Biz Sırp diktatör Miloseviç'in yargılanmasını yakından izlemiyoruz.
Oysa o yargılama ile ilgili çok ilginç gelişmeler varmış.
Bu yargılama, Yugoslavya'da halk tarafından çok büyük bir ilgiyle izleniyormuş.
Şimdi dikkat...
Miloseviç Sırp halkına çok büyük zararlar verdi değil mi?
Yani biz böyle biliyoruz.
Ancak bu yargılama, Miloseviç'in halk arasındaki itibarını yeniden kazandırmış.
Sırplar Miloseviç'i hayranlıkla izliyorlarmış.
Bunda, yargılama sırasında yaptığı savunma, duruşu, metaneti ve söylediği sözler insanların gözünde onu yeniden efsane haline getiriyormuş.
Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı, her ay Sırp gazetecileri Lahey'e götürmek için 16 ile 24 bin dolar arasında bir para harcıyor.
Sırp televizyonları mahkemeden günde aşağı yukarı 5 saatlik yayın yapıyor. Özellikle yerel televizyonların yayınları, 27 puana kadar izlenme payı elde ediyorlarmış.
İzleyen Sırpların yüzde 87'si, mahkeme üyelerinin Sırplara, Sırp olmayanlardan daha acımasız davrandığını düşünüyormuş.
DÖNMESİNİ İSTEMİYOR AMA
Yüzde 57'si ise Miloseviç'e haksızlık ettiği görüşünde.
Sırplar nasıl bir insan için bu duyguları taşıyor?
1970'li yılların Balkanlar'daki en parlak ülkesi sayılan Yugoslavya'yı paramparça eden ve ülkenin belki 30 yıl geriye gitmesine yol açan diktatöre karşı.
Peki bütün bu hayranlık, Miloseviç'i tekrar Yugoslavya'nın başında görmeyi istemesine kadar gidebilir mi?
Wall Street Journal'de bu analizi yapan Marc Champion'a göre, ‘‘çok az Sırp’’ onun tekrar başkanlığa dönmesini arzu ediyor.
Zaten kimse o mahkemede beraat etmesini de beklemiyor.
Ama bu görüşleri, onlarda eski liderlerine karşı hayranlık duygusunun büyümesine de engel olmuyor.
Kısaca aşırı milliyetçilik, Sırp politikasında hálá önemli bir faktör.
Aşırı milliyetçiliğin ülkeye maliyeti ne olursa olsun, bu duygu insanların genlerinden çıkmıyor.
Şimdi baştaki soruya dönelim.
SaddamHüseyin Irak'tan çıkarılabilirse, sorun çözülebilecek mi?
Yani asıl sorun acaba SaddamHüseyin mi, yoksa Saddam Hüseyin'leri besleyen kabile milliyetçiliği mi?
Bunlar birbirinden kopuk şeyler değil.
O nedenle önce diktatörlerin nötralize edilmesi, ardından da kabile milliyetçiliğini ortadan kaldıracak reformların yapılması gerekir.
BEŞİBİRYERDE
Ben Türkiye'nin Irak politikasına işte bu açıdan bakıyorum.
Bu politikanın çok hassas olması gerekiyor.
Savaşı önlemeye çalışmalı, ama Saddam'ı cesaretlendirecek her girişimden de kaçınmalı.
Şimdi İstanbul'da düzenlenecek konferans ne işe yarayacak?
‘‘Beş bir araya gelmezden’’ beşibiryerde yaratmaya çalışmak, Saddam'a cesaret mi verir, yoksa cesaretini mi kırar?
Savaş karşıtı politikalar çok ince ayar isteyen politikalardır.
Romantik bir savaş karşıtı siyaset izleyeyim derken, tam aksine savaşı körükleyen bir sonuca gidebilirsiniz.
Bana göre, bu bölgede savaşı önleyecek en önemli adım, Saddam'ın cesaretini kıracak inandırıcı mesajları vermektir.
BAĞDAT PAKTI
İstanbul'daki konferanstan sonuç alınmak isteniyorsa, buradan Saddam'ı aklın yoluna getirecek çok kuvvetli bir sonucun çıkması önceden garanti altına alınmalıdır.
Bu yapılmadığı takdirde, bu konferans Saddam'a zaman kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
İşe yaramadığı gibi, Türkiye'nin imajını da bir Ortadoğu ülkesi haline çevirir.
O imajdan kurtulabilmek için epey uğraştık.
Şimdi yine aynı coğrafyaya, aynı CENTO, Bağdat Paktı görüntülerine dönmenin Türkiye'ye hiç mi hiç yararı yoktur.
Türkiye Batılı bir ülkedir ve artık hiç tartışılmayacak şekilde bu istikamette yürümelidir.