Berlin, cuma saat 10.00

DÜN Moskova’da, Çarlık döneminde kraliyet ailesinin at terbiyesi için kullandığı "Manege" binasındaydım.

Haberin Devamı

Dünya Yayıncılar Birliği’nin 59’uncu kongresi yapılıyordu.

Rusya Federasyonu Başkanı Putin’in gecikmesi nedeniyle kongre biraz geç başladı.

Dünyanın her yerinden gelmiş gazete sahibi ve editörleri vardı.

Orada dolaşırken kulağıma bir haber fısıldandı.

Ondan sonra bir dizi konuşma trafiği yaptım.

Sonunda ilginç bir diplomasi olayına ulaştım.

* * *

Bu cuma günü saat 10.00’da Berlin’de Avrupa Birliği’nin dış politikası açısından önemli bir buluşma var.

Son dakikada bir değişiklik olmazsa, bu buluşma Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın "resmi ziyarette bulunan yabancı konukları" ağırladığı yerde olacak.

Yani bu, "resmi sıfatlar" taşıyan iki kişi arasında yapılan bir görüşme olacak.

Federal Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la bu evde buluşacak.

Tekrar altını çiziyorum.

Bu görüşme, "resmi bir çerçevede" olacak.

Bunun anlamı da şu:

Almanya hükümeti, KKTC Cumhurbaşkanı ile resmi bir şekilde masaya oturacak.

Bir noktanın altını daha çizelim.

Bu Almanya’nın KKTC’yi "tanıdığı" anlamına gelmiyor.

Ama Talat’ı, KKTC’nin "seçilmiş başkanı" olarak kabul ediyor.

* * *

Toplantının önemi şurada:

Bu ziyaretle, Avrupa Birliği’nin İngiltere’den sonra ikinci ağır topu da KKTC ile "resmi bir ilişki" kuruyor.

Yani Kıbrıs Rum Kesimi’nin uzlaşmaz lideri Papadopulos’a "çok ciddi" bir mesaj veriyor.

Belki onlar bunu söylemeyecek ama biz rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu mesajın özeti şudur:/images/100/0x0/55eb5b7ef018fbb8f8bbf4e4

"Referandumdan sonraki uzlaşmaz tavrınızı sürdürmeye devam ederseniz, bu, KKTC’nin tanınmasına giden yolu açabilir."

Mehmet Ali Talat,
yarın Berlin’e gitmek üzere Lefkoşa’dan ayrılırken, Kıbrıs’ın tarihinde de önemli bir dönem başlıyor.

* * *

Şimdi gelelim bu çok önemli ve Rumlar engellemesin diye gizli tutulan buluşmanın nasıl organize edildiğine.

Çünkü bu olayın perde arkasında, bir yanıyla bizim "Eryaman çetesine" dokunan "ince bir diplomasi" var.

Bu buluşma için ilk temaslar bundan iki ay önce başladı.

İlk nabız yoklamaları "resmi" değil, "gayri resmi" sohbetlerde oluştu.

İlk temasları Başbakan’ın iyi Almanca bilen danışmanı Cüneyd Zapsu kurdu.

İşlenen tema ise şuydu:

Avrupa Birliği Kıbrıs’ta referandumu destekledi. Kuzey Kıbrıs Türk halkı da üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Türk hükümeti, kamuoyundan gelen ağır suçlamaları, muhalefetin eline çok ağır bir "milli muhalefet" kozu verme riskini alarak uzlaşmayı destekledi.

Sonuçta Türk tarafı birlikte yaşamaya "Evet" dedi, Rum tarafı ise bunu reddetti.

Böyle bir durumda Türk tarafının ödüllendirilmesi gerekirken tam aksi oldu ve Papadopulos daha uzlaşmaz bir tavır benimsedi. Türk tarafı "Evet" demekle cezalandırılmış oldu.

Bu durumda Türk tarafının şunu söyleme hakkı doğdu:

"Eğer Avrupa Birliği"nin bir vicdanı, bir siyasi ahlakı varsa, Kıbrıs’ta gerçek bir çözüm istiyorsa, artık bunu göstermenin zamanı geldi. Şimdi Rum tarafına kuvvetli bir mesaj verilmelidir.

* * *

Bu çok gerçekçi ve inandırıcı bir temaydı.

Brüksel’de artık vicdan sahibi birçok insan Papadopulos’un şımarıklığa varan tutumundan rahatsız.

Nitekim bu rahatsızlık önce, kendini hep Avrupa Birliği’nden biraz bağımsız hissetmiş olan İngiltere tarafından somut bir adımla gösterildi.

İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, Talat’la ilk resmi görüşmeyi yaptı.

Ancak bu ikinci adım daha önemli.

Çünkü "Klasik Avrupa"nın en güçlü iki temsilcisinden biri olan Almanya bu adımı atıyor.

Bu durumda geriye sadece Fransa kalıyor.

Tabii bu konuda ilk adımı ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın attığını unutmamalıyız.

Zapsu tarafından başlatılan ilk temaslardan sonra başta Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik olmak üzere Dışişleri devreye girdi.

Ama işin mimarı Zapsu oldu denilebilir.

Peki bu olayın Eryaman’da yakalanan malum çeteyle ilişkisi ne?

Tabii ki bir ilişkisi yok.

Ama Avrupa Birliği’nin Kıbrıs politikasına uygun davranan Türk siyasetçilerinin nelerle karşılaştığını göstermesi bakımından dolaylı bir ilişkisi var.

Malum çete, Zapsu’yu öldürmeye varacak planlar yapıyor.

Çünkü onu "vatanı satan" bir adam olarak görüyor.

Neden, ABD yönetimi ile ilişkileri düzeltmeye çalışması, Kıbrıs konusunda çözüm için çaba harcaması.

Yani bunlar Türkiye’de bazı çevreler tarafından "hainlik" olarak bile kabul edilebiliyor.

Ama bakın bu insan, KKTC’nin yolunu açacak çok önemli sessiz bir diplomasinin içinde böylesine etkili bir rol oynuyor.

"Hainlik" suçlaması bu kadar ayağa düşünce, tabii ki onun "gereğini" yapmaya çalışan böyle çeteler de ortaya çıkıyor.

Diyeceğim, çetelerle mücadele, sadece onları ortaya çıkarmakla kazanılmıyor.

İnsanları, bu kadar kolayca hedef haline getiren zihniyetleri de değiştirmek gerekiyor.

"Hain" diye hakkında "ölüm fermanı" çıkardığınız insanlar, kapalı kapıların ardında böyle önemli "vatan görevleri" de yapıyor.

* * *

Cüneyd Zapsu ve Şaban Dişli de Talat’la birlikte Berlin’e gidiyor.

Ama önemli bir ayrıntı vereyim.

Zapsu görüşmelere girmeyecek.

Çünkü resmi bir kimliği yok...

Yazarın Tüm Yazıları