Paylaş
2002 yılının stresli bir gecesinden sonra nasıl bir rüyayla uyanmıştık...
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri başlamıştı.
Basın hürdü ve özgür iradesiyle o güzel sabahı coşkuyla kutlamıştı.
O sabahın manşetlerindeki “Türkiye ufkuna” bir bakın.
En laik olanımız, en sosyal demokratımız, en muhalif olanımız bile avuçları patlayıncaya kadar alkışlamıştı.
* * *
Kimi mi...
O gece Brüksel’de müzakereleri yürüten iki kişiyi...
Bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve bugünün Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı...
İçimiz umut doluydu...
Çocuklarımız, torunlarımız Avrupa medeniyetinin, bize gurur verecek bir medeniyetin sınırları içinde yaşayacaktı.
Avrupa’nın köklü ve eski demokrasisi, bize model olacaktı...
* * *
Yıllar geçti... O güzel sabahı unuttuk...
Hatta küçümsemeye başladık.
“Bizim onlardan değil, onların bizden öğreneceği şeyler var” afrasını, sahici bir tafraya çevirmeye kalkıştık.
O da yetmedi...
Yüzümüzü Ortadoğu’ya çevirdik.
Bahanesi de hazırdı.
Avrupa bize yüz çevirdi, biz de yüzümüzü Ortadoğu’ya çevirdik...
Sadece yüzümüzü çevirmekle kalmadık, burnumuzu da soktuk.
Bizim Avrupa’dan çok eksik demokrasimizi, onların hiç olmayan demokrasisine model yapmaya kalktık.
Kendimiz buna inandık, onların inanmış gibi yapmalarına daha fazla inandık.
Ortadoğu’da oynanan bu “Arap farsını”, demokrasinin bahar ayini sandık.
* * *
Baylar ve bayanlar... Sivil meydanlarda bombaların patlatıldığı Ortadoğu’ya hoş geldiniz.
Artık gırtlağımıza kadar Ortadoğu’dayız...
O müthiş tarihi vizyon, “menfaatimiz” diye ballandırılan çocukluk hayalleri,
Arif Nihat Asya’ın “Ağıt”ındaki o vasiyet gibi feryat:
“Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
Benden doğar, bana dökülmez?”
Misak-ı Milli puzzle’ının eksik kalmış parçası...
O derin strateji...
Ortadoğu’yu Gaziantep’e taşıdı.
Arap baharı, daha yaz bitmeden karakışı Türkiye’ye getirdi...
Kimdir Ortadoğu’yu Gaziantep’e getirenler
HEMEN işaretparmağınızı kaldırıp karşıdan birine sallamayın.
Bunun sorumlusu...
- Çocukluk hayallerini stratejik derinlik diye yutturanlardır. Avrupa Birliği ideallerini coşkuyla savunup, Ergenekon davaları başlayınca, “Tamam işimiz bitti” deyip bunu unutanlar, unutturanlardır:
- Bir zamanlar Avrupa Birliği’ni Batı oyunu sanan sözde ulusalcılar, o hedefleri hatırlatmayan bizlerdir...
Yani hepimizdir...
Sevgili ülkem... Artık Ortadoğu’dasın... Sen gitmeden o geldi.
Öyleyse iyi tanı bir zamanlar unutmak istediğin o eski coğrafyayı.
* * *
- Ortadoğu, Gaziantep’teki bombadır.
Yani kalleştir, yani “pusucudur”.
Düellodan korkar, karanlık bir köşe başında sinsice bekler.
- Ortadoğu, Gaziantep’teki bombadır.
Askerin karşısına çıkamaz, yolunda yürüyen, evine giden, işine giden insanı vurur.
* * *
- Ortadoğu, Gaziantep’teki bombadır.
Çocuk sevmez.
Kendi çocuğunun zerre kadar kıymeti yoktur.
Canlı bomba yapar ölüme gönderir.
Başkasının çocuğunun hiç kıymeti yoktur.
Uzaktan kontrollü bombası adres sormaz.
* * *
- Ortadoğu, Gaziantep’teki bombadır.
Onun için er meydanı yoktur.
İnsan kıyımını masumlar meydanında yapar.
- Ortadoğu, Gaziantep’teki bombadır.
Bir inancı ötekine, aynı inancın iki öz evladından birini diğerine düşman kılar.
* * *
- Çünkü Ortadoğu artık kendi halklarının elinden çıkmıştır. Orası, kendine şu veya bu ismi vermiş dava adamlarının, misyon kabadayılarının, sokak silahşorlarının, kuytu entrikacılarının, arkadan dolaşanların karanlık coğrafyasıdır.
Arap halkı da mağdurdur, Filistin halkı da, İsrail halkı da...
Müslüman’ı da mustariptir, Hıristiyan’ı da, Yahudi’si de...
- Cesaret ve mertlik nehirlerinin kuruduğu, kalleşlik nehirlerinin ise nereden doğup nereye döküldüğünün belli olmadığı bir yeryüzüdür orası...
Yani burnumuzu soktuğumuz yer, işte böyle bir yerdir...
Paylaş