Paylaş
Başörtülü ikiz kardeşler acaba nasıl bir duyguya sahiptir...
Zaman zaman yazılarıma eleştiriler gönderen başörtülü bir kızdan dün bir mesaj aldım.
Hayrünnisa Gül için yazdığım yazı çok hoşuna gitmiş. Hikâyesinde çok ilginç bir bölüm var.
Adını vermemek şartıyla yazmamı kabul etti.
* * *
“Cidden çok-çok güzel yazdınız, tebrik ederim. Farklı bir pencere açtınız.
Benim ikiz kardeşim var, çok benzeriz.
Bazı komşularımız bize tek şahsiyetmişiz gibi davranırdı. Rahatsız olurduk bu durumdan hatta şimdi çok güldüğümüz günlerimiz oldu.
Yazayım da siz de gülün biraz.
Biri ailemize kızlarınızdan birini görmeye geleceğiz dediğinde, annem hangisini diye sorardı.
Cevap: Fark etmez nasıl olsa ikisi de aynı derlerdi.
Zaten nefret ettiğimiz bir durumdu.
Biz de kardeşimle kur’a çekerdik kim kur’a da çıkarsa o görüşürdü.
Bütün başörtülüler aynı tornadan çıkmış insanlar değiliz. Hayata, insanlara, siyasete bakışımız farklı.
Bu biraz da medyadaki başörtülü arkadaşlardan kaynaklanan bir tutum sanırım.
Ama bir gün bu da değişecek eminim.
Hayrünnisa Hanım’ın hareketini muhafazakâr erkeklerin onaylamasını beklemiyordum zaten ama bir tane kadın yazar da ‘üzülme-yanındayız’ diyebilirdi.
Yaşadıklarını 28 Şubat’la neden eş tuttuğunu anlamaya çalışabilirdi.
Gerçi yazarlar bir kenara siyasi hiçbir arkadaşım onu değil anlamak, kınamayı seçtiler.
Buna üzüldüm!..
Hayırlı cumalar.”
* * *
Görüyor musunuz...
Her başörtülü kadın birbirinin aynı değilmiş...
Hayatla böyle dalga geçebilen ikizleri ise hiç değil...
Yeni felsefem: Onlar kazansın, biz yaşayalım
YOLDA, havaalanında, spor yaptığım yerde mutsuz bir ifadeyle yanıma gelip, “Ne olacak halimiz” diyen, yenilmiş Türklere ve Kürtlere hep aynı şeyi söylüyorum.
“Yapacağınız bir tek
şey var...
Yaşamaya devam
etmek...
Bildiğiniz, keyif aldığınız hayatı yaşamaya devam
etmek...”
Vazgeçmemek...
Taviz vermemek...
Çocuğunuzu modern dünyanın özgür bir bireyi olarak yetiştirmek...
Biliniz ki... En büyük muhalefet, en şanlı direniş budur.
Hayat tarzınızı savunmak.
En büyük ideolojinizdir o...
Sizi şahsiyetli insan yapan, “özgür birey” kılan yanınızdır.
Kendi hayat tarzını herkese empoze etmeye kalkanlara, “Nah” demenin, “Hadi len işine” demenin en güzel üslubu budur... Kendinizi çok mu yenilmiş hissettiniz...
Açın Türkiye haritasını önünüze...
Koyun seçim sonuçlarını o haritanın üzerine...
Geniş bir Trakya, Ege, Akdeniz şeridi göreceksiniz...
O bir “Hayat tarzı federasyonu”nun çizildiğini
gösterir..
Biliniz ki “İstikbal o sahillerindir...”
Gelişmekte olan ülkelerin değişmez sosyolojisidir.
İç taraflar, sahillere taşınır.
Bugünün muhafazakâr şehirlerinin çocukları da bir gün oralara gelecek...
Geleceklerini orada görecek.
O yüzden diyorum ki...
Benim gibi yapın.
Boşverin, oy verdiğiniz parti kazanmasın.
Siyaseten kaybettiğinizi, hayatı yaşayarak geri alabilirsiniz.
Uçakla seyahat edenlere cevabı çok zor bir soru
DÜN öğle saatlerinde uçağımız Bodrum semalarında dolaşıyor.
İniş için 5’inci sıradayız.
Çok değil, 15 yıl önce günde tek uçağın bir tarlaya indiğini hatırlıyorum.
Türkiye uçuyor...
Hürriyet Ege Temsilcisi Deniz Sipahi bana ilginç bir soru sordu. Avrupa’da herhangi iki şehir arasında en fazla uçak seferi nerede var?
Bugüne kadar bu soruya doğru cevap vereni görmedim.
Cevabı şu:
İstanbul-İzmir arası.
Şu sıra günde 70 sefere çıkmış. Önce inanamadım ama bana uluslararası istatistikleri gösterdi.
Çağan Irmak dekorunda harika bir öğle yemeği
UÇAĞIMIN kalkmasına bir buçuk saat vardı.
Deniz Sipahi, “Sizi güzel bir yere götüreyim” dedi.
Adnan Menderes Havaalanı’na 10 dakika mesafede Sevilen şaraplarının bir restoranı var.
Adı İsabey Bağevi...
Avlunun tam ortasında dev bir çınar ağacı yükseliyor.
Tam bir Ege atmosferi.
İsabey, Sevilen şaraplarını kuran dedelerinin ismi.
Onun adını Sauvignon Blanc üzümünden üretilen bir şaraba verdiler.
Yemeğe onunla başladık.
2012 senesinde dünyanın en iyi Top 100 beyaz listesinde en iyi 4. şarap seçildi. Beş gündür Ege adalarındaydım ve balık, kalamar, ahtapottan gına gelmişti.
Benim için en büyük sürpriz, bağevindeki dinlendirilmiş et oldu.
Son günlerde yükselen et lokantalarının, aşırı kuyruk yağında pişirilen etleri bana ağır geliyor.
Burada sade ve gerçekten istediğim kıvamda medium (orta pişmiş) çok güzel bir et getirdiler.
Bundan da büyük sürpriz, Centum 2011 Cabernet Franc’ı oldu.
Centum, Şiraz’ı ile bugüne kadar beni hiç aldatmadı.
Ama şimdiden söyleyeyim, 2011 Cabernet Franc’ı tam benim damak tadımda.
Kayra Vintage’ın 2009 Boğazkere’sinden, 2007 Öküzgözü’nden zevk aldıysanız, işte size bir seçenek daha...
Bu yıl kesin favorim.
İsabey Bağevi’ni çok sevdim.
Bir kere daha uzun bir öğle yemeği için gideceğim.
Bir Çağan Irmak dekorunda, mükemmel bir yemek yiyorsunuz.
Keşke oraya üç-beş odalı bir butik otel de yapabilseler.
En iyisi de hem İzmir’e hem havaalanına metro bağlantısı var.
Tek eleştirim, evde yapılan hardal tam kıvamında değildi.
Çeşme Yarımadası muhafazakâr Türkiye’nin hayat vahası oluyor
İZMİR, çevresi giderek Toskana’ya benzeyen bir şarap güzergâhı haline geliyor.
Önümüzdeki günlerde Urla şaraplarını, bağlarını, restoranlarını ve konaklama yerlerini anlatacağım.
Geçen hafta Urla Belediyesi’nce düzenlenen bir şarap seminerine katılıp konuşacaktım.
Ama son dakikada önemli bir engelim çıktığı için gidemedim.
Orada da Can Ortabaş harikalar yaratıyor. Uluslararası yarışmalarda müthiş dereceler alıyor.
Eminim beş-on yıl içinde bu bölge Türkiye’nin Toskana’sı olacak.
Gittikçe muhafazakârlaşan bir Anadolu’nun ucunda, hayat vahası haline gelecek.
Paylaş