SAHNEDE yan yana duran insanlara bakıyorum.Bir başbakan...
Almanya Başbakanı Angela Merkel.
Yanında bir başka siyasetçi.
Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble.
Bir işadamı.
Dünyanın en prestijli araba markası Mercedes’in patronu Dr. Dieter Zetsche.
Ve iki medya patronu.
Biri Türk, öteki Alman.
Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan ve Almanya’nın en büyük medya kuruluşlarından biri olan "Burda"’nın sahibi Dr. Hubert Burda.
* * *
Siyasetçilerle gazetecilerin iyi ilişkide olması, sık rastlanan bir durum değildir.
Diktatörlükleri bir yana bırakırsanız, medya-iktidar ilişkilerinin günlük güneşlik olması, daha çok istisnadır.
Hatta şu bile söylenebilir.
Bir ülkede iktidara yüzde yüz biat etmiş medya yaygınlaştıkça, rejimin özelliği demokrasiden otokratik, hatta totaliter renklere doğru kayar.
Dışarıdan bakıldığında, Türkiye’nin hal ve gidiş istikametinin bu olduğu söylenebilir.
Ama işin bir başka yanı daha var.
Siyasetçilerle medya, insanlığın çok önemli bazı konularında ortak bir aklın ve makul bir fikrin yörüngesine girerse, bunun çok yapıcı sonuçları da ortaya çıkabiliyor.
Önceki akşam Berlin’de mesleğimizde çok fazla rastlanmayan böyle bir işbirliğinin sonuçlarına tanık olduk.
* *Ê *
Alman Dergi Yayıncıları Birliği, geleneksel ödüllerini iki kişiye verdi.
Yılın girişimcisi ödülünü Mercedes’in patronu aldı.
İki toplum arasında "uyuma yaptığı katkıdan" dolayı da gazetemizin sahibi Aydın Doğan’a "Altın Victoria" ödülü verildi.
Töreni gururla izledim.
Almanya’nın önde gelen birçok şahsiyeti oradaydı.
Başbakan Angela Merkel, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki G-20 toplantısından henüz dönmüştü.
Yani daha jet lag’ı atmamıştı.
Ayrıca o gün başka bir yerde daha konuşması vardı.
Bu yüklü programa rağmen, törene katıldı ve çok güzel bir konuşma yaptı.
Bu arada bir de espri yaptı.
Başbakan Erdoğan’la birlikte Almanya’da Türk gençlerine konuşmuşlar.
Merkel, "Türk gençleri Erdoğan’a pop star gibi çok ilgi gösteriyorlardı. Onlara, ’Ben de sizin başbakanınızım’ dedim."
* * *
Gelişmiş bir demokrasi kültürü ile, henüz olgunluğa erememiş şarkvari bir demokrasi kültürünün farkı, bir başbakanın salona girişinde kendini gösteriyor.
Merkel, başka bir toplantıya da katıldığı için, ödül töreni başladıktan sonra salona girdi.
Türkiye’de bir başbakanın salona girdiğini nereden anlarsınız?
Önce bir kamera ve fotoğrafçı telaşı başlar.
Bu telaş, yavaş yavaş çığ haline gelir ve sonunda, geçiş yolunun kenarında oturanların üzerine yıkılır.
İkinci dalga ise koruma ordusu ile gelir.
Merkel’in salona girişini hiçbirimiz fark etmedik.
Çünkü yanında bir danışmanı, özel kalem müdürü ve bir korumasından başka kimse yoktu.
Alman Başbakanı ön sıraya geldi ve Dr. Burda, Aydın Bey ve Daimler’in patronunun elini sıkıp yerine oturdu.
Törenden sonra bir üst kattaki açık büfeye geçtik.
Salonun bir bölümü, özel kişilere ayrılmıştı.
Merkel’in orada kalışı 15 dakika olarak planlanmıştı.
Ancak bir saatten fazla kaldı.
Elindeki şarap kadehi ile, bizlerle uzun süre, son derece samimi ve rahat şekilde sohbet etti, şakalar yaptı.
Orada da koruma terörü yoktu.
Merkel’in davranışları hepimizin dikkatini çekti.
İster kadın ister erkek, yanına kim gelirse gelsin, mutlaka ayağa kalkıp elini sıkıyor.
Ayrılmak için yanına gelen herkese de aynı şeyi yapıyor.
Gece saat 22.00’yi geçerken Başbakan Merkel de kalktı.
Hepimizin teker teker elini sıktı ve aynı sempatiklikle ayrıldı.
Büyük salonu baştan sona geçerken ve merdivenleri inerken onu takip ettim.
Kalabalık yarılmıyordu bile.
Merkel, geldiği gibi sessizce ve salonda açık büfede yemeğini yiyen insanlar farkına bile varmadan ayrıldı.
* * *
Yerleşik demokrasilerin kültürü farklı oluyor.
Medyasına bakışı da farklı.
Salonlara giriş çıkışı da...
Çünkü oralarda milli irade kavramı, baskıcı ve keyfi bir zihniyetin lakabı değil, çoğulcu bir demokrasi ahlakının gerçek adı oluyor.