GEÇEN cuma sabahı Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı aradım.
1970’li yıllardan beri tanışırız.
Çevremde, onun AK Parti’ye girişine sevinen az sayıda insandan biriydim. Özel kalemi, “Bakan şu an ofisine gidiyor, sizi hemen arayacak” dedi. Fakat aramadı... Onu gazeteci olarak aradığımı, ağzından birkaç kelime almaya çalışacağımı düşünmüş olmalı. Oysa sadece şunu söyleyecektim: “Sakın, dolduruşa gelip istifa etmeye kalkma...” * * * Aynı günün akşamı Ülke TV’nin canlı yayınındaydım. “En Sıradışı” programında, “Turgay Güler, Ahmet Kekeç” ve “Şamil Tayyar”ın sorularını yanıtladım. Ülke TV, Kanal 7’nin bünyesinde yayın yapan bir kanal. Anlayacağınız, fikren bana çok uzak bir medya kuruluşu. Benim ve çalıştığım grup hakkında sık sık aleyhte yayınlar yapıyor. Nitekim, canlı yayına çıkma nedenim de üç hafta önce, aynı programda Hürriyet’le ilgili konuşulanlar oldu. Ahmet Kekeç’i aradım ve itirazlarımı dile getirdim. Bana, “Neden gelip bu konuyu bizimle konuşmuyorsun” dedi. “Gelirim” dedim. * * * Bir anlamda “rakip sahaya” gidiyordum. Yazılarında her fırsatta beni en ağır dille eleştiren iki gazetecinin karşısına oturacaktım. Tedirgin değildim ama bana gösterilecek tepkiyi de merak ediyordum. Daha kapıdan girerken terbiyeli, sempatik, dost bir iklimle karşılaştım. Kapıdaki güvenlik görevlisinden, yemekhanede bize servis yapan görevlilere, çalışan gazetecilere, stüdyo görevlilerine kadar herkes bana karşı çok güzel bir ev sahipliği yaptı. Bu güzel davranış için hepsine teşekkür ediyorum. Programı sunan Turgay Güler’le ilgili olarak tanıdığım ve görüşüne güvendiğim insanlardan çok iyi şeyler işitmiştim. Haklıymışlar. Gazeteci arkadaşlar bana sorulabilecek her soruyu sordular. Bunların bir kısmı ağır ve suçlayıcı sorulardı. Hepsine cevap vermeye çalıştım. * * * Ertesi gün “bizim mahalleden” bazı arkadaşlarım. “Ne işin vardı senin o ‘adamların’ karşısında” dediler. Eminim, programı yapan arkadaşlarımız da, “Niye çıkardınız o ‘adamı’ programınıza” suçlamalarına muhatap olmuşlardır. Artık şuna inanıyorum. Birbirimizi anlamak için, bir süre “rakip sahada yuhalanmayı” göze almalıyız. Almalıyız ki, derdimizi anlatalım, dertlerini dinleyelim. Hayat bana şunu da öğretti: En katı, en tartışmasız hakikatın bile “iki yanı” vardır. Bu kutuplaşmayı aşmak için “birbirimizin arasına karışmamız” lazım. Ertuğrul Günay’ın AK Parti’ye girişini işte o nedenle çok destekledim. CHP’nin mütedeyyin insanları kadrolarına katmak için gösterdiği çabayı işte bu nedenle destekliyorum. Günay, bana göre çok iyi bir kültür bakanlığı yapıyor. İşine ideolojik saplantıları, parti menfaatlerini katmıyor. Birçok konuda fikrini açıkça söylüyor. Orada kalması, hem ülkenin, hem AK Parti’nin, hem de AK Partili olmayanların menfaatinedir. * * * Galatasaray’ın yeni stadında Başbakan Tayyip Erdoğan’a yapılanlar hiç hoşuma gitmedi. Öyle inanıyorum ki Başbakan’ın da bu tepkiye bakıp alınganlık yapmaması gerekir. Zaten dünden itibaren toparlamaya başladı. Hepimiz için “rakip sahaya” da inmenin zamanıdır. Bir süre yuhalanmayı göze alabilirsek, eminim, gittikçe yıldızlaşan ülkemiz kendine yakışan gerçekten ileri demokrasiye kavuşacaktır. Aynı şeyi sahillere de söylüyorum. Artık demokrasinin son rötuş bayrağını sahiller göndere çekmelidir. Statükocu etiketini yırtıp atmak, demokrasi yürüyüşünün en ileri saflarına geçmek ve siyaset çıtasını oraya çekmek zamanıdır. Turgut Uyar ne diyordu: “Bazen kalkıp gitmek iyidir”. Ben de diyorum ki, “Bazen rakip sahaya inmek iyidir”.