Bak delikanlı, başın öne eğilmesin

Başı öne eğilmiş iki genç çocuk.

Haberin Devamı

Biri 14, öteki 16 yaşında...
İkisinin görüntüsü de modern, Batılı...
Yani dünyanın başına bela olmuş bir Ortadoğu’ya hiç ait değillermiş gibi duruyorlar.
Birinin üzerindeki tişörtte “Desert hawk” yazıyor.
Yani “Çöl şahini...”
Yanına bir de “Somali” koy...
Sana bir şey hatırlatmıyor mu...
Ridley Scott’ın Amerikan askerlerinin Somali’de köşeye sıkışıp savaşmasını anlatan o filmini.
“Kara şahin düştü...”
İşte Somali yani...

Bak delikanlı, başın öne eğilmesin


***

16 yaşındakinin adı Berk, ötekininki Mert...
Babaları binlerce kilometre ötede, Türkiye’nin büyükelçiliğini korurken şehit olmuş.
O Kara Şahin’in düştüğü yerde, Somali’de...
Onların şahini düşürülmüş, bizimse güvercinimiz vurulmuş.
Hadi Amerikalısı oraya savaşmaya gitmiş, şahin...
Bizimki yardıma gitmiş, yani güvercin...
Ama gel de bunu kalleş, hem canlı hem kanlı bombaya anlat.
Hani diyorlardı ya “Müslüman terörist olmaz...”
Oluyormuş işte...

***

Bu iki genç insanın başını önüne eğdiren bombaları atan adam güya Müslüman...
Allah adını ağzından düşürmüyor, Peygamber’i başının üstünde tutuyor.
Kim bu adam?
Bir kolu orada, elinde bomba bize saldırıyor...
Bir kolu burada, sınırımızda elini kolunu sallayarak cirit atıyor.
İstediği zaman giriyor, istediği zaman çıkıyor...
Ağırlanıyor, hüsnükabul görüyor, sonra sırtı sıvazlanıp yine sınırın öteki tarafına yollanıyor.
Kim bilir belki burada da bomba atıyor.
Burada besle teröristi, orada oysun gözünü...
Sen burada, “Esad’ı devirecek”, stratejini derinleştirecek diye medet um, sırtını sıvazla...
O orada senin polisini şehit etsin... Utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan adına da Müslüman desin, mücahit desin...
Sen de kalk bütün bunların adına “Stratejik derinlik” de...
“Proaktif diplomasi” de...
Her gün yeni bir kavram uydur.
Uydur ve uyut bu ülkeyi...
Senin Başbakan’ın bütün tehlikeyi göze alıp bir uçak dolusu insanı oraya götürsün...
Hastane yap, okul yap...
Uçaklar dolusu yardım gönder...
Ve karşılık olarak sana, uçan bir ambulansın içinde Türk bayrağına sarılı bir tabut...
Dört yaralı gönül geri gelsin...

Haberin Devamı

Bak delikanlı, başın öne eğilmesin

Haberin Devamı


***

Hatırladınız mı o günleri? Hani 1 Mart tezkeresinin görüşüleceği o kritik saatleri?
Ne diyorlardı “Tezkere geçsin” diyenlere?
“Oradan gelecek her tabutun vebali sizin sırtınızda olur...”
Meclis el koydu, tezkere reddedildi.
Şimdiyse tezkeresiz diplomasi var.
Biz bu adamları, sırtını sıvazlayarak, eline silah, cebine para koyarak, kursağına ekmek vererek sınır ötesine gönderiyoruz.
Mermisi, bombası bizim tarafa düşüyor.
Oradan tabut gelmiyor ama buradan onlarca tabut çıkıyor.
Oylanıp da çıkmamış tezkerenin vebali yoktu.
Oylanmayıp da çıkmış gibi yapılan bu tezkerenin vebali var.
Yazdıkları kitaba uydurmaya çalıştıkları diplomasiyi, dünyanın en zeki, en proaktif, en derinlikli stratejisi sanan arkadaşa soruyorum?
Burada sırtını okşadığımız, karnını doyurduğumuz, belini silahlandırdığımız Nusra’nın ikiz kardeşi oradan bize ıstırap dolu tabutu gönderiyorsa, bu kalleşliğin hesabını kimden soracağız?

***

Şehit polisin fotoğrafına bakıyorum.
Henüz 42 yaşında...
Aslan gibi iki çocuğu modern birer insan olarak yetiştirmiş.
Emekliliğinde memleketi Tokat’ta yaşamak için ağaçların içine güzel bir ev yapmış.
Neyle? o mütevazı maaşıyla... Somali’de kazanacağı üç-beş kuruşla tamamlamayı hayal ediyormuş...
Evinin en tepesine, göğsünü gere gere ay-yıldızı kabartmayı çakmış...
Hani şu son zamanlarda neredeyse ayaklar altına alınacak olan “Türk”ün bayrağını...
Ve geride başı öne eğilmiş aslan gibi iki Türk genci...
Buradan sesleniyorum...
Bak delikanlı, bak aslanım, bak çocuğum...
“Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül aldırma...”
Derinlik stratejisinin bağrımıza mezar taşı gibi diktiği bu tabutları bir gün herkes hatırlar...

Yazarın Tüm Yazıları