Paylaş
Kendisinden de genç pompacı, yere yayılan yağ birikintisine basmış ve ayağı kayınca tehlikeli şekilde yere düşmüş, başını taşa çarpmıştı.
Hemen yanına koşup ayağa kalkması için yardım ederken gözü ayakkabılarına takıldı...
Ne de olsa ayakkabıcıydı...
BU ÇOCUKLARIN AYAĞI BİR DAHA KAYMASIN DİYE
Genç pompacının ayağında lastik ayakkabılar vardır...
Mesleki bir merakla lastik ayakkabının tabanına bakar...
Dümdüz bir lastiktir...
Genç pompacı üstünü başını temizlemeye çalışırken, araba sahibinin aklı başka yere gitmiştir.
“Bu insanları tehlikeden korumak için kaymayan ayakkabı yapmalıyım...”
O gün benzincide bu sahneye tanık olan genç adamın adı Aydın Erbay’dır...
1955 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesinde doğmuş, 15 yaşında Bursa’ya göç ettikten sonra terzi yamağı olarak hayata atılmıştır.
Ancak annesinden boşanmış babası, askerlik dönüşü onu Bursa’da birlikte çalışmaya çağırınca zoraki gitmiş ve bir süre yine orada çalışmıştır.
DÖNMEMEK İÇİN KÖPRÜLERİ YAKIYOR
Gaziantep’te lastik ayakkabı üreten bir şirketi vardır... Ancak onun ideali daha büyüktür.
O günlerde Türkiye’nin bir numaralı lastik ayakkabı üreticisi olan “Saray Lastik”i geçmek istemektedir.
İstanbul’u fethedip bir daha Gaziantep’e dönmemek için Gaziantep’teki malını mülkünü satıp dönüş yollarını, köprülerini atmıştır.
İlk durağı Bayrampaşa’dır...
Orada imalathanesini kurmuştur.
Ancak bir gözü bir marka yaratmakta...
Öteki gözünün önünde ise ayağı kayan pompacı genç var...
İtalya’ya gitmiş, ayakkabıları incelemiş, sonra kendi becerisiyle kaymadığını düşündüğü bir lastik ayakkabı tabanı yaratmıştır.
Model olarak kramponlu futbol ayakkabısını almış, çivili krampon yerine, sivri olmayan, kramponumsu tırtıllar koymuştur.
Öteki modelleri ile birlikte bunları da on beş-yirmi çiftlik paketler halinde Anadolu’daki satıcılara göndermiş.
ANADOLU’DAN GELEN BİR TELEFON KADERİNİ DEĞİŞTİRİYOR
Gerisini onun ağzından dinleyelim:
“Bir süre sonra bir satıcıdan ek talep geldi. Adama telefonda ‘Hangi modelinden istiyorsun’ diye sorunca, çok ilginç bir cevap verdi:
‘Hani şu halı saha tiplerinden...’
Halı saha mı?
Aklımın ucundan bile geçmeyen bir şeydi bu...”
O yıllar Türkiye’de halı sahaların yükseldiği yıllardır...
Turgut Özal yeşil sahaları teşvik ediyor... Bir yandan da her mahallede halı sahalar kuruluyor...
Aydın Erbay devam ediyor:
“Meğer benzinci çocuk için tasarladığım ayakkabıyı halı sahalarda oynayan gençler, büyükler çok tutmuş... Yaptığım ayakkabı ‘Halı saha ayakkabısı’ olarak şöhret yaptı... Bir anda günde 5 bin çift halı saha ayakkabısı üretmeye başladık.”
Hiç bilmeden, ekonominin en büyük kurallarından birini yerine getirmişti.
Türkiye’deki yüzlerce lastik ayakkabı üreticisi içinde fark yaratmıştı...
KEVIN COSTNER’IN ADINI MARKA YAPMAK İSTİYOR
Ama bu yetmiyordu...
Marka yaratmalıydı...
“İki heceli, kolay telaffuz edilen bir marka bulmak istiyordum” diyor...
Bir ara Kevin Costner’ın soyadının bile isim hakkını almıştır. Ancak bir tesadüf fikrini değiştirir.
Yurtdışındayken, dilini bilmediği bir dergide, Kızılderililere ait uzun bir kelime gözüne çarpış.
“Kelimenin tam ortasında ‘Lescon’ diye bir bölüm vardı... Hemen onun isim hakkını aldım. Sonradan keşke kelimenin tamamını da alsaydım diye hayıflandım.”
Sonra Creative Ajansı ile çalışmaya başlamış.
Bugünkü logoyu yapmışlar ve böylece Türkiye’nin spor eşya pazarındaki en büyük markası doğmuş.
ÖZHAN CANAYDIN HÜRRİYET’TE ÇIKAN HABERİ OKUYUNCA
Ancak markayı büyütmek, halı saha fikrini bulmak kadar kolay bir şey değildi.
Nike, Puma, Adidas yıllarıdır...
Dünya pazarı bu devlerin elindedir... O pazara bir Türk markası olarak girmek neredeyse imkânsızdır...
İşte tam o günlerde Hürriyet’te çıkan bir haber, onun kaderini değiştirecektir.
Hürriyet Spor servisinin o günkü editörü Esat Yılmaer, sporda bir Türk markasının savaşının farkına varmıştır.
Küçük bir haber yapar:
“Puma’yla evinde savaşan Türk...”
Galatasaray’ın o günkü başkanı Özhan Canaydın bu haberi okur ve onu çağırır...
“Ben de tekstilciyim, yıllardır fason mal üretiyorum ama senin gibi bir marka yaratamadım. Sen nasıl yaptın bunu” diye sorar ve hikâyesini dinler.
Sonra da “Galatasaray’ın amatör takımlarının ve basketbol takımının formalarını sana vereceğim. Ama sponsorluk istemiyorum, parayla alacağım” der...
Anlatırken gözleri doluyor, “Cenazesinde hüngür hüngür ağladım. Allah ondan gani gani razı olsun” diyor.
“Lescon’un yolculuğu böyle başladı. Sonra Eintracht Frankfurt takımının amatör formalarına girdik. Yolumuz iyice açıldı.”
ÜÇ OĞLUYLA YILDA 4 KOLEKSİYON YAPIYOR
Önceki hafta Lescon’un İstanbul İkitelli’deki yönetim merkezi ve showroom’unu gezdim...
Kendinizi bir Nike, Adidas showroom’unda hissediyorsunuz.
Aydın Erbay üç oğlu ve bir kızı ile burada çalışıyor.
Yılda 4 ayrı koleksiyon hazırlıyorlar.
Ürettikleri ürünlerin estetik görünümleri, uluslararası rakiplerinden hiç de farklı değil...
Ve insan, spor giyimi gibi, dünya devlerinin kapıştığı bir pazarda tırnaklarıyla kazıya kazıya oluşturduğu bu markayı görünce iftihar ediyor.
Paylaş