Paylaş
Yeşim Salkım'ın yeni CD'sinde bir şarkı dikkatimi çekti. Adı ‘‘Selam selam aleyküm...’’ Şarkı, Doğu ile Batı'nın hünsa coğrafyasında bir o tarafa bir bu tarafa geçen haymatlos bir duyguyu taşıyor.
Yani kendi sınırlarını kendi sırtında taşıyan bir şarkı.
Sting'in son CD'sini dinlerken de aynı duygulara kapıldım.
Daha önceleri Peter Gabriel'in ‘‘Passions’’ adlı CD'si de beni bu tarif edemediğim yeni ülkeye götürmüştü.
Bir gulfstream akımı gibi, Doğu'nun içlerine akan Batı'nın ılık suları gibi limanlarımı fetheden bu müzik nedir?
Doğu'dan esip Batı'yı ısıtan ılıman bir rüzgár.
Büyük duyguların ebedi arayışının son durağı.
Yeni bir dünya mı?..
Nedir bu müzik?
Acaba new age mi?
Yeşim Salkım'ın güzel şarkısını dinlerken, yıllardır kendi kendime cevabını aradığım o soruyu bir kere daha sordum.
* * *
Acaba ben bu ‘‘new age’’ tarzı müziği çok mu seviyorum?
Veya yüzyıllardır aradığımız Atlantis, o kayıp ülke, o vaat edilmiş duygu cenneti orası mıdır?
Müziğin ‘‘Mavi kanlılarının’’ tüylerinin yavaş yavaş dikilmeye başladığını görüyorum.
Çünkü, new age müzisyenlerin en snobe ettiği türlerden biridir.
Daha ağzınıza o ‘‘new’’ kelimesini aldığınızda, dudakların büküldüğünü, burunların kıvrıldığını hissedersiniz.
Müzisyenler new age'i sevmezler.
Onu sevenleri de sevmezler.
Hor görürler, dalga geçerler, tiye alırlar.
* * *
Ama her sanat dalı gibi müzik de böyledir.
Bazen sevilmeyen şeyler seviliyormuş gibi sunulur.
Bazen de çok sevdiğiniz, gizli gizli dinlediğiniz müzikleri bir türlü itiraf edemezsiniz.
Çünkü etrafınızda müthiş bir terör vardır.
Son 10 yılda Paris'teki Buda Bar'dan bütün dünyaya yayılan bir eğilim var.
Doğu çizgileri taşıyan, yer yer Batı'ya randevular veren bir müzik türü, akşamlara hákim olmaya başladı.
* * *
Bir zamanlar Pink Floyd'un orasından burasından çekiştirdiği ruhumuzu şimdi de bu tür müzikler teslim alıyor.
Müziğin mazlum türleri, bugüne kadar hakir görülen zevkleri, hepimizden inanılmaz biçimde intikam alıyor.
Bedevi diye horlanan Arap, çıplak ayaklı diye aşağılanan Magribi, göçebe diye sınırdışı edilen Türk, şimdi müziğiyle sınırları geçiyor.
İçimizden en cesurları, şimdi itirafçı olmaya başladılar.
‘‘Ben bu müziği seviyorum. Bundan zevk alıyorum. Ve dinliyorum’’ diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
New age nüfusu çoğalıyor.
İtirafçılarıyla, itiraf edemeyenleriyle, tebdili kıyafet gezenleriyle zevk coğrafyasının meskun mahallerini iskána açıyor.
Neden?
Galiba cevabını buldum.
New age, dünyayı Akdeniz'leştiriyor.
Geçen gün Ottmar Liebert'in müthiş bir gitar CD'sini dinliyordum.
Sanki inanılmaz bir Akdeniz önüme açılıyordu.
‘‘Nasıl olur da bir Alman, Akdeniz'i bu kadar içinde hissedebilir’’ diye sordum.
Eşim yüzüme baktı ve şunu söyledi:
‘‘Sen Mozart'ı nasıl içinde hissediyorsan, o da Akdeniz'i öyle hissediyor.’’
Mantıki bir açıklama.
Akdeniz bir zamanlar felsefesiyle dünyaya yayılmıştı.
Muhteşem bir felsefe göçüne tanık olmuştuk.
Şimdi ise müziğiyle yeniden doğuyor.
Kendisi gitmeden, dünyayı Akdeniz'leştiriyor.
Üç kıta arasına sıkışan bu deniz, şimdi muazzam bir gelgitle, başka dünyaları basıyor.
* * *
Evet artık ben de itirafçıyım.
New age türü müziği seviyorum. Her akşam evimi, Buda Bar'a dönüştürüp, Doğu ile Batı gulfstream'lerinin ılık iklimlerinde yaşıyorum.
Baba müzisyenler beni snobe etse de, gırgıra alsa da bu böyle...
Paylaş