Anlamazdın, anlamazdın

GEÇEN akşam Çağan Irmak’ın "Issız Adam" filmini seyrettim.Çok sevdim.

Bugün o filmi neden çok sevdiğimi anlatacağım.

* * *

Üstü açık Mustang araba her önümden geçtiğinde, aklıma Brigitte Bardot gelirdi.

Üzerinde kapri bir pantolon, başında eşarp, ayağında düz ayakkabılar...

1960’lı yılların ortalarıydı.

Alain Delon’un "Üç Arkadaş" ve "Batan Güneş" filmini henüz seyretmiştik.

Espadril ayakkabıları ilk defa o filmde görmüştük.

Düşük kemerli pantolon giyiyor ve yaldızlı parlak ince kemerler takıyorduk.

Bize tuhaf tuhaf bakmaları umurumuzda bile değildi.

İzmir’de kendimize suni ve küçük bir dünya kurmuştuk.

Alsancak, bizim ütopyamızdı.

Bedenimiz kenar mahallelere aitti, ruhumuzsa, mühendisliğini kendi yaptığımız bu hayal semtte volta atıyordu.

* * *

İlk Mustang arabayı, Alsancak’ta gördüm.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, o yıllarda İzmir’in en gözde gençlerinden biri olan Enis Berki’ye aitti.

Yanında, hep sarı saçlı genç bir kadın otururdu.

Üstü açık araba önümüzden geçerken, başına bağladığı eşarp arkaya doğru uçuşur ve bizler onları hayranlıkla seyrederdik.

Hayran olduğumuz şey neydi? Genç ve yakışıklı adamın yanındaki sarışın kadın mı?

Yoksa Mustang araba mı?

Yoksa hepsi mi?

Büyük bir ihtimalle, kurmak istediğimiz ütopya mahallesini en iyi anlatan film sahnesi bu olduğu için.

Enis Berki’nin yanındaki sarışın kadın Ayla Dikmen’di.

Geçen akşam, Çağan Irmak’ın filmini seyrederken, yine o kadın karşıma çıktı.

Sesiyle ve unutmaya başladığım o muhteşem şarkısıyla?

"Anlamazdın, anlamazdın

Kadere de inanmazdın?"

* * *

Issız Adam’ı çok sevdim.

Çünkü tıpkı benim gibi, kendine, sadece kendine ait bir şehir ve bir semt kurmuş.

Orada insanlar, New York’un "Village"inde yaşıyor.

Çirkin olan her şey mahalleden kovulmuş.

İnsanlar güzel, mekánlar harikulade.

Görüntüler sanki, bu çirkin dünyamıza hiç ait değil.

Para sıkıntısı yok, ekonomik kriz mahallenin girişinde kalmış.

Bu mahalle halktan kopuk, ama insanlardan hiç kopuk değil.

İnsana ait her şey yaşıyor bu mahallede.

Mahallenin anadili genç, esprili; hayatla alay ediyor, gırgır mı gırgır.

Kıyafetler de genç, modern insanların kurduğu küçük mekánlardaki sevişmeler de.

Ve eski Türk pop müziği şarkıları.

Ayla Dikmen’in "Anlamazdın, anlamazdın"ı.

Bu mahalle sakinleri bana çok akraba.

Yaşça küçükler, ama hepsi akranım.

Onları tek tek tanıyorum.

* * *

Yıllar önce İzmir’imde işte böyle muhteşem bir ütopya mahallesi yaratmıştım.

Kendimi o mahalleye kapattım ve bir daha hiç çıkmadım.

Nereye gitsem o mahalleyi hep yanımda taşıdım.

Başka mahallelerde olup bitenleri dışarıdan, bir yabancı gibi seyrettim.

Şuradan buradan kopuksun dediler, hiç umurumda olmadı.

"Benim mahallem burası, benim halkım bu, hepsini kendim yarattım, bu mahallede yaratan da benim, kulu da" dedim, yürüdüm gittim.

Benim mahallemin evleri güzel, kızlarının hepsi Brigitte Bardot’a benziyor.

Oğlanlarının hepsi espadril giyiyor.

Benim mahallemin her evinden güzel şarkılar geliyor.

Benim mahallem, ıssız adamların, onlara áşık kıpır kıpır, küçümseyen kadınların, aniden ayrılmaların, sonra buluşup ağlamaların mutena semti.

Benim mahallem, bu fani dünyanın katı ve acımasız gerçeklerinden kopuk.

O yüzden başımızı kapıdan çıkarmadan, bütün hayatımız boyunca buralarda yaşıyoruz.

* * *

O gece kimimiz biraz, kimimiz bayağı ağladık.

Mustang arabanın içindeki o sarışın kadını tekrar gördük.

Her saniye kuaförden çıkmış sarı saçları ve ağır makyajının altında hüzünlü bir yüzün yaşadığını orada fark ettik.

Film bitti ama hepimiz hálá onun şarkısını dinliyoruz.

"Anlamazdın, anlamazdın?"

İçimden bir ses diyor ki, Türkiye bu şarkıyı yeniden dinleyecek.

Mustang’ın içindeki o sarışın kadını tekrar hatırlayacağız.

Ve arkasından, "Onu çok iyi biliriz" diye sesleneceğiz.

Ütopya mahalleleri, filmini ve müziğini şimdi buldu.

Bu defa ıskalamamak lazım.
Yazarın Tüm Yazıları