Aman tanrım, ben obezmişim

BAZILARINIZ hatırlayacaktır Bundan iki yıl kadar önce bir yazı yazmıştım. Başlığı şöyleydi:

‘‘Aman Tanrım, ben şişkoymuşum.’’

O güne kadar hayatta kimse bana ‘‘şişko’’ dememişti.

Hatta ‘‘kilolusun’’ bile dememişti.

Ama Cleveland'daki doktorum Murat Tuzcu, beni şişman olduğuma ikna etmişti.

Bakın nasıl, anlatayım:

Benim boyum 1.81.

Kilom da 79 ile 80 arasında gider gelir. Bazen yemeği kaçırınca 81-82'ye çıkar. Ben dahil birçok insan buna ‘‘normal kilo’’ diyor.

Ama Dr. Tuzcu aynı fikirde değil. ‘‘Çünkü hikáyeniz farklı’’ diyor.

* * *

Benim hikáyem de şu:

Üniversiteyi bitirdiğim yıl çıplak tartıldığımda tam 60 kilo geliyordum.

Yani çelimsiz, cılız, sıska biriydim. Kollarımın inceliğinden dolayı kısa kollu gömlek giyemezdim.

İzmir Hava Harp Okulu'nun pazılı gençlerini bu yüzden hiç hazzetmezdim.

Neyse, benim psikolojik sorunlarımı psikiyatr kanepesinde bırakıp Dr. Tuzcu'nun analizine döneyim.

O gün çok zayıf olduğum için, bugün aynı iskelet üzerinde 20 kilo daha fazla taşıyorum.

Oysa üniversiteyi bitirdiğim yıl, 60 değil de mesela 70 kilo olsaydım, bugün şişman sayılmayacaktım.

Çünkü gövdemin taşıyacağı yük 20 değil, 10 kilo olacaktı.

İşte bu yüzden ben 1.81 boy ve 80 kilo ile maalesef ‘‘şişman bir adamdım’’.

* * *

İtiraf edeyim.

Bu ‘‘şişmanlık’’ tarifine alışmam kolay olmadı.

Kendini yakışıklı zannederken, maymun olduğunu keşfeden ağır bir narsisist ne hissederse, ben de öyle derin bir hayal kırıklığına uğramıştım.

Ne yalan söyleyeyim.

Bu hayal kırıklığından kurtulmak için çok çaba harcadım.

Psikiyatr koltuğuna doktor olarak kendim oturdum. Karşıdaki divana hastası olarak da yine ben uzandım.

Başarılı oldum.

Kendi kendimi ‘‘şişko’’ olmadığıma ikna ettim.

Zaten başkaları şişko olmadığımı söylüyordu.

Sonunda kendi kendimi de inandırdım.

* * *

Ama hayat sürprizlerle dolu. Bir beladan kurtulduğunuzu hissettiğiniz anda bir başkası geliyor.

Ne diyor Fransız atasözü:

‘‘Belalar asla tek başına gelmez...’’

İki yıl sonra yine Dr. Murat Tuzcu'nun karşısındayım.

Kilom yine 80.

Boyum bütün kambur duruşuma rağmen yine 1.81.

Total kolesterolüm 202.

İyisi 53, kötüsü 126.

Ve Murat Tuzcu bir acı gerçeği daha yüzüme tebliğ ediyor.

‘‘Ben obezmişim...’’

* * *

‘‘Obez...’’

Hani şu 150 kiloluk Amerikalılar gibi.

Ve bu hakikat karşısındaki ben... Yani ‘‘şişko’’ kelimesine alışmak için ünlü mafya dizisindeki ‘‘Tony Soprano’’ gibi sayısız tek kişilik ‘‘başbaşa’’ seanslar yapmış olan ben.

Bir obez...

Hani şu uçaklarda iki kişilik koltuk almak zorunda olan Amerikalılar gibi...

Bir fast food çocuğu...

Pardon adamı...

* * *

Saçma demeyin.

Dr. Murat Tuzcu'nun buna getirdiği makul bir açıklama da var.

Cleveland'dakiler şimdi yeni bir kavram geliştirmişler.

‘‘Center obezite...’’

Yani ‘‘merkezi obezite’’.

İnsanın her tarafı normal olsa da, göbeğinin etrafındaki o yağlar, obez olması anlamına geliyormuş.

Çünkü göbek etrafındaki yağlar direkt kana karışıp, kanı yağlandırıyormuş.

Yani poponuzun büyümesi, bacaklarınızın kalınlaşması tehlikeli değil.

Ama göbeğinizin çevresi felaket.

102 santimi geçti mi yandınız.

Benimki 90 civarında.

Obezlik sınırına yakın.

* * *

Önce Amerikalılara, sonra bize bugüne kadar iyi yutturdular.

Göbeğin etrafındaki o şeye, ‘‘love handle’’, yani ‘‘aşk tutamağı’’ adını verdiler.

Yani kadın ve erkeğin oradan tutup kuvvet aldığı fevkalade faydalı şey.

Arkadaşlar, ‘‘aşk tutamağı’’ efsanesi yıkıldı.

O şey gerçekte aşk tutamağı değil, ‘‘cinayet aletiymiş’’.

Cleveland'dan işte bu yeni bilgiler ve yıkılmış bir efsane ile döndüm.

Şimdi kendimi bu ‘‘obezlik’’ durumuna ayarlamaya çalışıyorum.

Size küçük bir tavsiye.

Sevişirken partneriniz iki eliyle belinizin iki tarafını tutup, kuvvetle size sarılıyor ve zevk alıyorsa, hemen aç karnına kan tahliline koşun.

Poponuzu tutuyor ve aynı keyfi alıyorsa mesele yok. Siz de keyfinize bakın...
Yazarın Tüm Yazıları